Sağlık Bilimleri Enstitüsü Tez Koleksiyonu
Bu koleksiyon için kalıcı URI
Güncel Gönderiler
Öğe Sedanter bireylerde 8 haftalık anatomik adaptasyon ve kuvvet egzersizlerinin seçilmiş motorik ve fizyolojik özeliklere etkisi(Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, 2024) Yaşasın, Murat; Eroğlu, Arif KaanYaşasın,M.Sedanter Bireylerde 8 Haftalık Anatomik Adaptasyon Ve Kuvvet Egzersizlerinin Seçilmiş Motorik Ve Fizyolojik Özeliklere Etkisi Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Beden Eğitimi Ve Spor Eğitimi Anabilim Dalı , Yüksek Lisans Tezi, Tekirdağ-2024- Bu çalışma, sedanter bireylerde 8 haftalık anatomik adaptasyon ve kuvvet egzersizlerinin seçilmiş motorik ve fizyolojik özelliklerine olan etkisini incelemeyi amaçlamaktadır. Araştırma, katılımcıların egzersiz programı öncesinde ve sonrasında belirli testlerle değerlendirildiği bir ön test- ara test ve son test modeli kullanarak gerçekleştirilmiştir. Çalışmaya katılan 56 yetişkin sedanter birey, rasgele atama yoluyla iki gruba ayrılmıştır: birinci grup (n=33), 8 hafta boyunca anatomik adaptasyon ve kuvvet egzersizlerini içeren bir program uygulamıştır; ikinci grup (n=23) ise aynı dönem boyunca herhangi bir egzersiz uygulamamıştır. Denek denek grubunda kas kuvvetinde belirgin artışlar kaydedilmiştir. Direnç eğitimine odaklanan denek grubu, özellikle kas kütlesinde ve kuvvetinde gözle görülür artışlar yaşamıştır. Bu grup, egzersiz sonrası daha yüksek enerji seviyeleri ve genel fiziksel dayanıklılıkta artışlar bildirmektedir. Özellikle, egzersiz programının sonunda yapılan kuvvet testleri, denek grubunda belirgin artışlar olduğunu gözlenmektedir. Bu, egzersizlerin kas sağlığı üzerinde olumlu etkileri olduğunu düşünülmektedir. Bu bulgular, hem anatomik adaptasyon hem de kuvvet egzersizlerinin sedanter bireylerde motorik ve fizyolojik özellikleri olumlu yönde etkilediğini görülmektedir. (p<0.05) Bu sonuçlar, egzersiz programlarının kişinin yaşam kalitesini artırma potansiyeline sahip olduğunu vurgulamaktadır. Sekiz haftalık anatomik adaptasyon ve kuvvet egzersizleri uygulayan grubun denge (p<0.05) ve sıçrama (p<0.05) özelliğinde pozitif yönde gelişim gözlenmektedir. Esneklik özelliğinde ise herhangi bir değişiklik gözlenmemektedir. (p>0.05) Uygulamalara katılmayan kontrol grubu ise belirtilen fizyolojik ve motorik özelliklerde herhangi bir pozitif gelişim gözlenmemektedir. (p<0.05)Öğe Lise öğrencilerinin dijital oyun oynama motivasyonu ile fiziksel aktiviteye katılım motivasyonları arasındaki ilişkinin incelenmesi(Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, 2024) Bilgin, Şebnem Şermin; Eroğlu, BaşakBu araştırma lise öğrencilerinin dijital oyun oynama motivasyonları ve fiziksel aktiviteye katılım motivasyonları arasındaki ilişkinin incelemesi amacıyla yapılmıştır. Araştırma evrenini 2022-2023 eğitim öğretim yılında İstanbul İl Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı 10 okuldaki lise öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemini ise 786 gönüllü öğrenci oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak, araştırmacı tarafından hazırlanan katılımcıların demografik bilgilerini belirlemek amacıyla kullanılan "Kişisel Bilgi Formu", "Dijital Oyun Oynama Motivasyonu Ölçeği", "Fiziksel Aktiviteye Katılım Motivasyonu Ölçeği" kullanılmıştır. Verilerin analizinde SPSS 22 Paket programından yararlanılmıştır. Parametrik olmayan fark testleri olarak Mann-Whitney U ve Kruskal-Wallis H testi kullanılmıştır. İlişki testleri için ise parametrik testlerden Pearson korelasyonu ve Spearman sıra korelasyonu uygulanmıştır. Bulgular, dijital oyun oynama motivasyonunun ve fiziksel aktiviteye katılım motivasyonunun bireyin yaş, cinsiyet, lise türü ve anne babanın eğitim düzeyi gibi değişkenlerden etkilendiği görülmüştür. Dijital oyun oynama motivasyonu ile fiziksel aktiviteye katılım motivasyonları kendi alt boyutları yüksek korelasyonlar gösterirken, genel olarak iki ölçek arasında anlamlı ama düşük bir ilişki olduğu gözlemlenmiştir. Anahtar Kelimeler : Fiziksel Aktivite, Dijital Oyun, MotivasyonÖğe Kulak enfeksiyonu tanılı köpek ve kedilerde antimikrobiyal direnç test bulgularının retrospektif değerlendirilmesi(Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, 2024) Akay, Mustafa; Muz, Mustafa NecatiKöpek ve kedilerde ses iletiminden sorumlu olan dış kulağın bir parçası olan kulak kanalı sıklıkla iltihaplanır ve otitis eksternaya yol açar. Patognomonik derecede özgün olmayan semptomlar arasında kafa sallama, koku, kızarıklık, şişme, kaşınma, akıntı, pullu cilt ve pinnal pedal refleksi bulunur. Nedenleri bakterilere, mayalar, parazitler ve yabancı cisimlerden alerjilere veya daha derindeki orta kulak enfeksiyonlarına kadar değişir. Kulak kanalının şekli de köpekleri bu duruma diğer hayvanlara göre daha yatkın hale getirebilir. Enflamasyonu kontrol altına almak ve nüksetmeyi önlemek için doğru tanı ve etkili tedavi önemlidir. Araştırmada kulak enfeksiyonu tanılı kedi ve köpeklerde antibiyogram sonuçlarının değerlendirilmesi, çeşitli kıyaslamalar sonucunda en etkili ve en etkisiz antimikrobiyal ajanın belirlenmesi, kulak enfeksiyonlarına en çok neden olan bakteriyel ajanların güncellenmesi ve kulak enfeksiyonlarına yaklaşım tarzının incelenmesi amaçlanmıştır. Çalışmada geçmişte örneklenen 90 adet kedi ve köpeğin kulak örneğine ait antibiyogram sonuçları karşılaştırıldı. Bu araştırma, doğal kulak florasında bulunan bakterilerin sıklıkla çeşitli hastalıklara neden olduğunu teyit etmiştir. Tedavinin etkinliğini azaltan antibiyotik direnci sorunu, ayrıntılı testler yoluyla, belirlenen antimikrobiyal tedavi seçenekleriyle arttırılmıştır. Stafilokok sp. kökenli enfeksiyonlar kulak hastalıklarının büyük kısmından sorumlu olan genel anlamda önemli bir bakteri türüdür. Kedi ve köpeklerin normal florasında yaygın olarak bulunan bu bakteri, çevre koşullarından büyük ölçüde etkilenir. Çevrenin hastalığın yaygınlığı ve virülansı üzerindeki etkisi, enfeksiyonları teşhis ederken ve tedavi ederken dış faktörlerin dikkate alınması gerektiğini göstermiştir. Çalışmada tanımlanan bakterilere karşı en etkili antimikrobiyal ajanlar direnç testine dayanılarak tespit edildi. Farklı ilaç gruplarına direnç gelişmemiş olsa da birçok ilaç grubuna direncin geliştiğini tespit edildi. Sonuç olarak bulgularımız, flora bakterilerinin hastalıklara neden olmadaki kritik rolünün ve antimikrobiyal direncin tedavi sonuçları üzerindeki önemli etkisinin altını çizmektedir. Staphylococcus sp.'nin yüksek prevalansı ve çevresel koşullara olan duyarlılığı, evcil hayvanlarda bakteriyel enfeksiyonların gelecekteki yönetimine rehberlik etmelidir. Etkili antimikrobiyal yönetim ve direnç kalıplarına ilişkin devam eden araştırmalar, tedavinin etkinliğini sürdürmek ve geliştirmek için çok önemlidir. Anahtar kelimeler :Otitis ,Antibiyogram,Kedi,Köpek,Kulak.Öğe Üriner enfeksiyon tanılı kedilerde idrar kültürleri ve antibiyogramların retrospektif değerlendirilmesi(Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, 2024) Çökelez, Ergin; Özdemir, Nurullah; Muz, Mustafa NecatiAntibiyotikler, patojen mikroorganizmaları öldürmek veya çoğalmasını engellemek amacıyla kullanılan maddelerdir. İdrar yolu enfeksiyonu kedilerde görülen yaygın enfeksiyonlardan biridir. Bu tür enfeksiyonlar tedavi edilmediğinde veya başarısız tedavinin sonucunda hayati sonuçlar ortaya çıkabilmektedir. Bu çalışmada, Akay Veteriner Kliniğine getirilen idrar yolu enfeksiyonlu 50 kedinin idrar kültürlerinde üreyen bakteriyel etkenler belirlendi. Buna göre, hangi grupta hangi bakteriyel etkenin sıklıkla ürediği tespit edilip; bu etkenlerin hangi antibiyotiklere duyarlı ve dirençli olduğu tespit edildi. Çalışma sonucu, antibiyogram çalışması yapılan vakalarda, en çok üreyen bakteriler Staphlococus spp. ve Enterococcus spp. en az üreyenler ise Enterobacter spp. Klebsiella ve Proteus türlerinin olduğu, bakterilerin en fazla duyarlı olduğu antibiyotikler amikacin, linezolid, vancomycin, teicoplanin ve meropenem, en fazla direnç gösterdiği antibiyotikler ise ampisilin, amoxicilin klavunat, penisilin, enrofloxacin, cefoxitin ve rifampin olduğu tespit edilmiştir. Üriner sistem enfeksiyonu olan kedilerde antibiyotik kullanılmadan önce antibiyogram testi yapılmalı ve etkenin dirençli ve duyarlı olduğu antibiyotikler belirlenmeli ve bu doğrultuda tedavi uygulanmalıdır. İdrar yolu enfeksiyonların etkili ve başarılı bir tedavi için, idrar kültüründe antibiyogram yapılması önerilmektedir.Öğe Spor bilimleri fakültesi öğrencilerinin fiziksel aktivite düzeyleri ve sağlık algısı arasındaki ilişkinin incelenmesi (Bayburt Üniversitesi örneği).(Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, 2024) Aktürk, Dilek Parlar; Aksoy, DuyguBu çalışmanın amacı, Spor Bilimleri Fakültesi öğrencilerinin fiziksel aktivite düzeyleri ile sağlık algısı arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Bu çalışmaya Bayburt Üniversitesi Spor Bilimleri Fakültesinden 168 erkek ve 147 kadın olmak üzere toplam 315 öğrenci katılmıştır. Veriler için Kişisel Bilgi Formu, Uluslararası Fiziksel Aktivite Değerlendirme Anketi ve Sağlık Algısı Ölçeği kullanılmıştır. Bulgularına göre, Skewness ve Kurtosis ve Shapiro-Wilk ve Kolmogorov-Smirnov testlerine ve postlara göre veriler normal dağılmamıştır. Gruplar arası fark için Hypothesis Test Summary, Independent-Sample Kruskal Wallis Testi ve Pairwise Comparison Testi kullanılmıştır. Verilerin gözlem sıklıklarını ve yüzdesel dağılımlarını bulabilmek için frekans analizi yapılmış, hedef kitle üzerinde istatistiksel olarak çıkarım yapmak ve ölçülebilir durumları göstermek için tanımlayıcı istatistik kullanılmıştır. Nicel verilerin normal dağılıma uygunlukları Shapiro-Wilk Testi ve grafiksel incelemeler ile değerlendirilmiştir. Normal dağılım gösteren değişkenlerin iki grup arası değerlendirmelerinde bağımsız gruplar t Testi, normal dağılım göstermeyen değişkenlere ilişkin değerlendirmelerde ise Man-Whitney U Testi kullanılmıştır. Normal dağılım gösteren değişkenlerin ikiden fazla grup arası değerlendirmelerinde Tek yönlü varyans analizi, normal dağılım göstermeyen değişkenlere ilişkin değerlendirmelerde ise Kruskal-Wallis Testi kullanılmıştır. Nicel veriler arası ilişki düzeyinin belirlenmesinde Pearson korelasyon analizi kullanılmıştır. Ölçek maddelerinin iç tutarlılık düzeylerinin belirlenmesinde Cronbach alfa katsayısı kulllanılmıştır. İstatistiksel anlamlılık p<0,05 kabul edilmiştir. Bu çalışmada, uluslararası fiziksel aktivitesine göre katılımcıların cinsiyet, sigara, sınıf ve genel sağlık durumu bakımından alt boyut ve toplam MET puanları arasında anlamlı fark olduğu, Sağlık Algısı Ölçeğine göre, katılımcıların sınıf, alkol ve genel sağlık durumu değişkeni bakımından alt boyut ve toplam puanları arasında anlamlı farklılık bulunmuştur.Öğe Spor bilimleri fakültesi ve sağlık bilimleri fakültesi öğrencilerinin sağlıklı beslenmeye ilişkin tutumlarının incelenmesi(Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, 2024) Baş, Gülsen; Aksoy, DuyguBu araştırmanın amacı spor bilimleri fakültesi ve sağlık bilimleri fakültesi öğrencilerinin sağlıklı beslenmeye ilişkin tutumlarının incelenmesidir. Araştırma grubunu 2023-2024 eğitim öğretim yılında Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesinde öğrenim gören üniversite öğrencileri oluşturmaktadır. Bu çalışmaya 508 kadın, 281 erkek olmak üzere toplam 789 öğrenci katılmıştır. Örneklem seçiminde olasılıklı orantılı tabakalama yöntemi ile basit tesadüfi teknik uygulanmıştır. Katılımcılara, Kişisel bilgi formu ile Sağlıklı Beslenmeye İlişkin Tutum Ölçeği (SBİTÖ) hakkında bilgi verip doldurmaları istenmiştir. Verilerin çözüm ve yorumlanmasında araştırma bulgularına göre Skewness ve Kurtosis değerlerine göre normallik dağılımları yapılmıştır. Buna göre normal dağılım göstermeyen veriler için Mann–Whitney U Test, Kruskal Wallis test, Spearman Korelasyon Analiz test kullanılmıştır. Gruplar arası farkı bulabilmek için de; Hypothesis Test Summary, Independent- Sample Kruskal Wallis testi ve Pairwise Comparison testi kullanımıştır. Normal dağılım gösteren veriler için, tek yönlü varyans analizi olan anova testi frekans analizi ve tanımlayıcı istatistik analizi kullanılmıştır. Bu çalışmanın sonucunda; sağlık bilimleri fakültesinde, sağlıklı beslenmeye ilişkin toplam tutum puanları bakımından bölüm, sınıf, spor yapma, yaşanılan kişi, baba eğitim durumu, ailenin aylık gelir düzeyi, genel sağlık durumu değerlendirmesi değişkenlerine göre, spor bilimleri fakültesinde ise sağlıklı beslenmeye ilişkin toplam tutum puanları bakımından spor yapma ve genel sağlık durumu değerlendirmesi değişkenlerine göre anlamlı fark saptanmıştır.Öğe Savunma ve dövüş sporu yapan bireylerin sporcu tatmini ve başarı algısı düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesi(Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, 2024) Tokdemir, Emine; Özmutlu, İlkerBu araştırmanın amacı; Savunma ve dövüş sporu ile uğraşan 10-18 yaş grubu sporcuların sporcu tatmini ve başarı algısı düzeyleri arasındaki ilişkinin incelenmesidir. Bu araştırma da taekwondo, güreş, judo, karate, boks, kıck boks sporu yapan 10-18 yaş arası sporculardan 211 erkek 217 kız toplamda 428 sporcu araştırma grubunu oluşturmaktadır. Araştırmada betimsel tarama modelinde ilişkisel tarama yöntemi kullanılmıştır. Araştırmada veri toplama araçları olarak Kişisel Bilgi Formu, Başarı Algısı Ölçeği ve Sporcu Tatmin Ölçeği (STÖ) uygulanmıştır. Araştırma da veri toplama aracı olarak, araştırmacı tarafından oluşturulan demografik bilgi formu, Özmutlu, İ. (2011) tarafından geliştirilen 19 soru 3 alt boyuttan(antrenör tatmini, bireysel tatmin, takım tatmini) oluşan Türksoy (2008)98 tarafından ''Futbolda sporcu tatmini ile antrenörlerden beklenilen ve gerçekleşen liderlik davranışlarının tespiti'' isimli doktora tez çalışmasında kullanmak üzere 56 maddelik ASQ ölçeğinin Türkçeye uyarlanması sonucu en yüksek puanı alan 20 madde ve 7 alt boyut seçilmiş, geçerlilik ve güvenirlik çalışması yapıldıktan sonra sporcu tatmin ölçeği oluşturulmuş, Roberts ve diğerleri (1998) tarafından geliştirilen ve Kazak Çetinkalp (2006) tarafından uyarlaması yapılan Başarı Algısı Envanteri (Çocuk Versiyonu - BAE-Ç) kullanılmıştır. Sporcuların cinsiyetleri, yaşları, spor branşları, okuduğu okul türü, mevcut sporuyla ilgilenme süresi, ilgilendiği spordaki başarı durumu ve haftalık yaptığı antrenman sayısı incelenip, aralarında istatiksel olarak fark olup olmadığı tespit edilmeye çalışılmıştır.Araştırma verilerinin çözüm ve yorumlanmasından önce araştırma bulgularına göre Skewness ve Kurtosis değerlerine göre normallik dağılımları yapılmış, p<0.05 ten küçük olduğu ve standart sapma değerlerinin (standarteror) -1,96Öğe Kemoterapi alan kanser hastalarında yaşam biçimi davranışları, beslenme alışkanlıkları ve beslenme durumları(Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, 2024) Genç, Ebru; Tokuç, BurcuBu çalışmada, Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi (TNKÜ) Hastanesi Medikal Onkoloji polikliniğinde kanser tanısıyla izlenen ve kemoterapi alan hastaların yaşam biçimi davranışlarının, besin tüketim sıklıklarının, riskli beslenme alışkanlıklarının ve beslenme durumlarının kanser türlerine göre belirlenerek bulgular ışığında kanserli hastalara tedavi boyunca ve sonrasında önerilecek yaşam biçimi alışkanlıklarına, beslenme biçimlerine yönelik gerçekleştirilecek eğitimler/girişimlerde başarılı olmak amaçlanmıştır. Kesitsel ve tanımlayıcı nitelikte olan bu araştırma TNKÜ Tıp Fakültesi Hastanesi Medikal Onkoloji Kliniğinde kemoterapi almakta olan 176 hasta üzerinde yürütülmüştür. Veri toplanması için literatürden yararlanılarak oluşturulan kişinin demografik bilgileri ve hastalık öyküsünün yanı sıra yaşam biçimi ve beslenme alışkanlıklarını ve besin hazırlama, saklama koşullarını sorgulayan iki bölümden oluşan bir "Anket Formu", üç sorudan oluşan ve hastaların beslenme müdahalesine ihtiyacı olup olmadığını tespit etmeye yarayan "Kısa Nutrisyonel Değerlendirme Formu" ve "Besin Tüketim Sıklığı Formu" kullanılmıştır. Araştırmaya katılmış olan tüm bireylere ilişkin bilgiler anket formundaki sorular bireylere doğrudan kendilerine, yüz yüze sorularak elde edilmiştir. Veriler IBM SPSS Statistics 20 programında değerlendirilerek, tanımlayıcı istatistikler için ortalama ±Standart sapma, sayım değerleri için oranlar kullanılmıştır. Karşılaştırmalı analizler için Student t testi ve Ki-Kare testleri uygulanmıştır. Katılımcıların %54'ü kadın ve %46'sı erkektir. Kadın hastalarda meme kanseri en sık görülen kanser türüyken, erkek hastalarda akciğer kanseri daha sık görülmektedir. Kısa Nutrisyonel Değerlendirme Formu'na (KNDF) göre katılımcıların beslenme alışkanlıkları değerlendirilmiş ve kadınların %64,2'sinin erkeklerin ise %39,5'inin iyi beslendiği saptanmıştır (p<0,05). Hastaların %55,2'sinin vücut kitle indeksi (VKİ) 25'in üstündedir. Katılımcıların KNDF'a göre beslenmeleri değerlendirilmiş ve vücut kitle indeksi 40 ve üzeri olanların %83,3 ile en beslendiği saptanmıştır (p<0.05). Kemoterapinin yan etkilerine bağlı olarak hastaların %60,2'si öğün atlayabilmektedir. Kadınların erkeklere göre daha dengeli ve sağlıklı beslendikleri gözlemlenmiştir (p<0,001). Katılımcıların yeterli ve dengeli beslenme örüntüsünün oluşturulması amacıyla bireylerin tanı anından itibaren beslenmeleri bir uzman tarafından takip edilmeli ve tedavi süresince beslenme durumunun değerlendirilmesi önerilebilir.Öğe Voleybol ve basketbol oyuncularında motor yeterlik ve dikkat ilişkisinin incelenmesi(Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, 2024) Pehlivan, Mesut; Canlı, UmutBu çalışma 11-13 yaş grubundaki voleybol ve basketbol oyuncularının motor yeterlik unsurları ve dikkat düzeylerinin karşılaştırılması amacıyla gerçekleştirilmiştir. Örneklem grubu, 100 basketbolcu ve 101 voleybolcu olmak üzere toplam 201 sporcudan oluşmuştur. Voleybol grubunun tamamı (101 sporcu) kızlardan, basketbol grubunun tamamı (100 sporcu) erkeklerden oluşmuştur. Yapılan ölçümler öncesinde kişisel bilgi formları ile sporcular ile ilgili gerekli bilgiler toplanmıştır. Sonrasında, sporcuların antropometrik ölçümler (boy uzunluğu, vücut ağırlığı) gerçekleştirilmiş ve Beden Kütle İndeksi (BKİ) değeri hesaplanmıştır. Motor yeterlik unsurlarının belirlenmesi için KTK3+ test bataryası kullanılmıştır. Dikkat düzeylerinin belirlenmesinde ise d2 dikkat testi kullanılmıştır. Araştırmada elde edilen verilerin istatistiksel analizi SPSS 18.0 programına aktarılmış ve analizler bu istatistik programı kullanılarak yapılmıştır. Yapılan homojenlik testi sonucunda verilerin normal bir dağılım gösterdiği belirlenmiştir. Bu noktada, gruplar arası karşılaştırmalarda bağımsız örneklemler t-testinin kullanılmasına karar verilmiştir. Farklılıkların etki büyüklükleri hesaplanmış ve Cohen d değerlerine göre yorumlanmıştır. Motor yeterlik unsurları arasında gruplar arası anlamlı bir farklılık tespit edilmemiştir (p>0,05). İki grup arasında dikkat düzeyine ait unsurların karşılaştırmasında TN, E2, CP ve TN-E parametrelerinde voleybol sporcularının lehine anlamlı farklılıklar olduğu belirlenmiştir (p<0,05; 0,01). Sonuç olarak, motorik unsurları benzer olan iki gruptan, kızlar erkeklere göre yani voleybolcular, basketbolculara göre dikkat performansı açısından daha iyi sonuçlar elde etmişlerdir.Öğe Tekirdağ'da hemodiyaliz ünitelerinde tedavi gören kronik böbrek hastalarında beslenme eğitiminin malnütrisyon ve yaşam kalitesi üzerine etkisi(Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, 2024) Eker, Arda; Varol, GamzeBu çalışmada, Tekirdağ Süleymanpaşa'da faaliyet gösteren iki hemodiyaliz ünitesinde tedavi gören kronik böbrek hastalarına (KBH) verilen beslenme eğitiminin hastaların beslenme bilgi düzeyine, malnütrisyon skoruna ve yaşam kalitesine etkilerinin saptanması amaçlanmıştır. Müdahale araştırması olarak planlanan bu çalışmaya Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Araştırma Hastanesi ve Tekirdağ Özel Ege Diyaliz Merkezinde tedavi gören toplam 32 KBH'lı hasta katılmıştır. Veri toplama aşamasında üç adet veri toplama formu kullanılmıştır. İlk olarak beslenme eğitimi öncesinde çalışmaya katılmayı kabul eden gönüllü hastalardan araştırmacı tarafından konu ile ilgili literatür doğrultusunda anket formu oluşturulan, demografik özellikleri ve hastalığa ilişkin bilgileri içeren 12 sorudan oluşan "Kişisel Bilgi Formu", beslenme durumlarının değerlendirilmesi amacıyla 13 sorudan oluşan "Nütrisyonel Risk İndeksi Formu (NRİ)" ve 36 sorudan oluşan "SF-36 Yaşam Kalitesi Ölçeği" kullanılarak veriler toplanmıştır. Verilen beslenme eğitiminden üç ay sonra diyaliz seansı sırasında doğrudan görüşme yapılarak hastalara tekrardan NRİ ve SF-36 uygulanmış; yeniden NRI puanları ve SF-36 yaşam kalitesi ölçeği puanları hesaplanmıştır. Hemodiyaliz ünitelerinde tedavi gören kronik böbrek hastalarının malnütrisyon skorları değerlendirilmiş beslenme bilgi durumu, tutum ve davranışları saptanmış, beslenme eğitimi verilmesinin bu hastaların beslenme bilgi durumlarına, bazı kan parametrelerine, malnütrisyon riskine etkileri ve beslenme eğitiminin hastaların yaşam kalitesi üzerindeki etkileri üzerinde değerlendirmeler yapılmıştır. Çalışmaya katılan hastalarda beslenme eğitimi öncesi beslenme bilgi düzeyi puanı 20 puan üzerinden 15,9 iken beslenme eğitiminden hemen sonra 18,4 üç ay sonra 17,6 olarak hesaplanmıştır. Hastaların genelinde nütrisyonel risk indeksi başlangıç skor ortalaması 101,3 iken hastalıklarına özgü beslenme bilgilendirmesi yapıldıktan üç ay sonra 104,1 olarak hesaplanmıştır. SF-36 yaşam kalite ölçeğindeki fiziksel rol güçlüğü, emosyonel rol güçlüğü, vitalite/enerji ve genel sağlık algısı skorları beslenme eğitimi sonrasında yükselirken diğer faktörlere ait skorlar düşmüştür.Öğe Kurkuminin antibakteriyel aktivitesinin ve gentamisin sülfat ile sinerjistik etkisinin araştırılması(Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, 2023) Baylan, Bensu; Erdal, BernaBakteriyel enfeksiyonların tedavisinde tercih edilen antibiyotiklerin yaygın kullanımı çoklu ilaca dirençli bakteri suşlarının ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Bu durum enfeksiyonların tedavisini zorlaştırmakta ve oluşacak direncin önlenmesi amacıyla klasik antibiyotik tedavisine ek veya alternatif olarak kullanılabilecek biyoaktif ürün arayışına yol açmaktadır. Bu çalışmada; fitoterapötik bir ajan olan kurkumin ile gentamisin sülfatın Gram negatif (Klebsiella pneumoniae ATCC 13883, Pseudomonas aeruginosa ATCC 27853, Proteus vulgaris ATCC 3851) ve Gram pozitif (Bacillus cereus ATCC 11778, Enterococcus faecalis ATCC 29212, Listeria monocytogenes ATCC 7644, Staphylococcus aureus ATCC 25923) bakteriler üzerine antibakteriyel aktivitesi incelenmiştir. Ayrıca kurkuminin tek başına etkilerinin yanı sıra gentamisin sülfat ile kombine edildiğinde oluşan sinerjistik etkileri de araştırılmıştır. Antibakteriyel aktiviteyi belirlemek için minumum inhibitör konsantrasyon ve disk difüzyon testi yapılmıştır. Sinerjistik etki çalışması için dama tahtası yöntemi kullanılmıştır. Çalışmamızda; minumum inhibitör konsantrasyon testi sonucu antibakteriyel aktivitenin tüm bakterilerde görüldüğü ve en düşük konsantrasyonun kurkumin için E. faecalis'te 7,81 µg/ml, gentamisin sülfat için ise K. pneumoniae'da 0,08 µg/ml olduğu bulunmuştur. Disk difüzyon testi sonucu test edilen tüm bakterilerde 32 ve 16 mg/ml konsantrasyonlarda inhibisyon zon çapı tespit edilmiştir. Kurkumin ile gentamisin sülfat kombinasyonunun dama tahtası testi sonucu bakterilerin dördünde (P. vulgaris, B. cereus, L. monocytogenes, S. aureus) additif, üçünde (P. aeruginosa, K. pneumoniae, E. faecalis) indiferans etki görülmüştür. Gram pozitif bakterilerden B. cereus'ta en düşük fraksiyonel inhibitör konsantrasyon indeksinin (FİKİ=0,75) bulunması kurkumin ile gentamisin sülfat kombinasyonunun kısmi sinerjistik etkili olduğu şeklinde yorumlanmıştır. Sonuç olarak; kurkumin ve gentamisin sülfat sinerjisinin bakteriyel enfeksiyonlarda tedavi sürecindeki etkisini net olarak belirlemek adına sonuçlarımızın klinik izolatların dahil edileceği geniş ölçekli in vitro ve in vivo çalışmalarla desteklenmesi gerekmektedir. Ayrıca bu çalışma gentamisin sülfat ile kurkuminin sinerjistik etkisinin değerlendirildiği ilk çalışmadır. Farklı doğal terapötik ajanların bakteriyel enfeksiyonların ampirik tedavisinde antibiyotiklerle birlikte kullanımının antibiyotiklerin toksisitesini azaltması ve antimikrobiyal etkinliklerini arttırması açısından umut vaat edici görünmektedir.Öğe Dövüş sporcularının dikkat ve psikolojik beceri düzeylerinin incelenmesi(Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, 2024) Gülsoy, Halil; Erhan, Süleyman ErimBu araştırmanın amacı dövüş sporları ile ilgilenen dört farklı branştan ( Boks, Kick Boks, Muay Thai ve Taekwondo) sporcularının psikolojik beceri ve dikkat düzeyleri arasındaki ilişkiyi incelenmektir. Araştırmaya toplam %61,2 erkek, %38,8 kadın olmak üzere 85 sporcu katılmıştır. Araştırmada veri toplama aracı olarak kişisel bilgi formu, d2 dikkat testi ve sporcuların psikolojik becerilerini değerlendirme ölçeği kullanılmıştır. Karşılaştırılmasında ikili gruplar için Independent Samples T Test, üç ve daha fazla gruplar için One Way Anova testi uygulanmıştır. One Way Anova testi sonucunda anlamlı farklılıkların hangi gruplar arasında olduğunu belirlemek için Post Hoc testlerinden Tukey yapılmıştır. Ayrıca katılımcıların dikkat ve psikolojik beceri düzeyleri arasındaki ilişkinin saptanması için Pearson Korelasyon analizi uygulanmıştır. Elde edilen bulgular ışığında, spor branşları ve cinsiyet arasında anlamlı farklar tespit edilmiştir. Geriye kalan eğitim durumu, sporcu lisansı, baskın el, katılımcı yaşı, haftalık antrenman gün sayısı, günlük antrenman saati arasında nadir olarak alt boyutlarında anlamlı farklar tespit edilmiştir. Spor derecesi arasında ise herhangi bir anlamlı fark bulunmamıştır. Sonuç olarak muay thai branşı dikkat puanları diğer branşlara oranla daha yüksek olarak tespit edilmiştir.Öğe 3 kuşaktır trakya bölgesinde yaşayan miyelodisplastik sendromlu (MDS) hastaların moleküler sitogenetik analizlerinin retrospektif incelenmesi(Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, 2024) Yılmaz, Seçil; Tozkır, HilmiMiyelodisplastik sendrom (MDS), kan hücrelerinin sayısında meydana gelen azalma ve anormal oluşumlar, etkisiz hematapoez ve akut miyeloid lösemiye (AML) yatkın olmasıyla karakterize edilen homojen olmayan klonal, hematolojik bir hastalıktır. MDS esas olarak (ancak bununla sınırlı olmamakla birlikte) ortalama yaşı yaklaşık 70 olan hastalarda ortaya çıkmaktadır. Miyelodisplastik Sendrom'un yıl baz alındığında insidansı 100.000 kişide 4-5 vaka olarak görülmektedir. Eksik vaka değerlendirmesi veya kanser kayıtlarında MDS'nin eksik bildirilmesi nedeniyle gerçek insidansın daha yüksek olması muhtemeldir ve 70 yaşın üzerindeki kişilerde 100.000'de 75'e yakın olabileceği düşünülmektedir. MDS'de morfolojik displaziyi saptamak için kemik iliğinden kromozom analizi ve moleküler sitogenetik bir yöntem olan Floresan In Situ Hibridizasyon (FISH) yapılmaktadır. FISH analizi hücrede tüm kromozomun ya da belirli DNA dizisinin lokalizasyonuna izin veren moleküler sitogenetik tekniklerden biridir. Bu çalışmada amacımız 3 kuşaktır Trakya bölgesinde yaşayan miyelodisplastik sendromlu hastaların moleküler sitogenetik analizlerinin retrospektif incelenerek hastalığın bu bölgedeki etkilerini araştırmaktır. Çalışmada 70 erkek ve 30 kadın olmak üzere toplam 100 hastanın moleküler sitogenetik analizleri retrospektif olarak incelendi. Hastaların bilgilerine Hasta Bilgi ve Yönetim Sistemi'ne (ENLIL) ile ulaşıldı. Hasta seçimlerimiz bu sistemdeki MDS tanısı almış 18-80 yaş arası kadın ve erkek bireylerden yapıldı. Hastaların cinsiyetleri ve MDS tanısı arasında anlamlılık (p<0,05) bulundu. Erkek bireylerin kadın bireylerden daha fazla MDS'ye sahip olduğu ve yaş ilerledikçe hem kadınlarda hem erkeklerde MDS'nin artığı görüldü. Bulgularımız; 3 kuşaktır Trakya bölgesinde yaşayan MDS'li hastaların çoğunluğunun erkek olduğunu ve hem erkek hem de kadın hastalarda 70 yaş üzerinde daha sık görüldüğünü göstermiştir.Öğe Kronik lenfositik lösemi hastalarında serum D vitamini düzeyleri ve D vitamini reseptör polimorfizminin NK hücre aktivitesi ile ilişkisi(Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, 2024) Oran, Mustafa; Turgut, BurhanKLL yetişkinlerde en sık görülen lösemi türüdür.Çok yönlü immün disfonksyonun görüldüğü KLL hastalarında hastalık etiyopatogenezi ve sürecinde önemli rolü olan NK hücre disfonksyonunun aydınlatılması hastalık tedavi sürecine katkı sağlıyacaktır.Bu amaçla KLL hastalarında hastalık etiyopatogeneziyle ilişkisi öne sürülen D vitamini düzeyi ve reseptör polimorfizminin NK hücre ile ilişkisi iredelenmiştir. KLL tanısı ile takip edilen 40 hasta bilgilendirilmiş onamları alınarak çalışmaya dahil edilmiş , hastaların demografik ve biyokimyasal parameterelerine ek olarak 25 OH D vitamini düzeyleri kayıt altına alınarak vitamin D reseptör geninde en sık karşılşılan 3 polimorfizm araştırılmıştır. 25 OH D vitamini düzeyine göre hastalar 20 pg /dl altı ve üstü olacak şekilde 2 gruba ayrılmış, 25 OH D vitamini ve her bölge polimorfizminin ayrı ayrı diğer biyokimysal parametereler ve NK hücre fonksyonuyla ilişkisi istatistiksel yöntemlerle değerlendirilmiştir. D vitamini düzeyi ile NK hücre sayısı ve NK hücre fonksyonu arasında bir ilişki tespit edilememekle beraber her üç bölgedeki polimorfizm sıklığının popülasyona göre yüksek saptanması D vitamini reseptöründeki değişikliklerin hastalıkla ilişkisine dair şüphe uyandırmaktadır. Geniş ölçekli çalışmalar bu ilişkiyi daha güçlü şekilde aydınlatacaktır.Öğe Over kanserinde WDR12 ifadesinin klinik öneminin araştırılması(Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, 2024) Tepe, Buse; Batar, BahadırOver kanseri, farklı klinik patolojik ve benzersiz genomik özelliklere sahip heterojen yapıda bir jinekolojik malignitedir. Farklı histopatolojik alt tipleri olmasına rağmen tek bir hastalık olarak ele alınır. Çoğu olgu geç evrelerde (Evre III - IV) teşhis edildiğinden genel sağkalım oranları düşüktür. Geleneksel olarak kemoterapiye dayalı tedavi uygulanır. Bu bağlamda alt tipleri arasında farklı moleküler patogenezin tanınmasının ve over kanserinin genetik profiline bağlı moleküler hedefli tedavi stratejilerinin gerekli olduğu vurgulanmaktadır. Over kanserinde ribozom biyogenezinin rolü tanımlanmış olup tedaviye yönelik çalışmaları mevcuttur. Ribozom biyogenezi sürecinde etkin olan PeBoW kompleksinin son tanımlanan üyesi WDR12, birçok insan malignitesinde mRNA ve protein düzeyinde aşırı ifade edildiği gösterilen bir onkogendir. Düzensiz ve yüksek ifadesi kötü prognoz ile ilişkilidir. Bu çalışmamızın amacı over kanseri tanılı olguların WDR12 ifadesinin klinik patolojik özellikleri ile ilişkisini araştırmaktır. Çalışmamıza over kanser tanılı 39 kadın olgu dahil edildi. Parafine gömülü doku bloklarında WDR12 ifadesi, ters transkripsiyon-kantitatif polimeraz zincir reaksiyonu (RT-qPCR) yöntemi ile incelendi. Göreceli ifade düzeyleri ile olguların klinik patolojik özellikleri istatistiksel olarak karşılaştırıldı. Elde edilen verilere göre WDR12 ifadesi düzeylerinin ortalaması ile olguların histopatolojik alt tipleri ve arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki görülmedi (p=0,063). Ancak müsinöz olgularda, WDR12 ifadesi ortalamanın altında kalan olgu sayısı ortalamanın üstünde kalana göre fazla olarak belirlendi. WDR12 ifadesi ile over olgularında görülen komorbidite durumu arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki saptandı (p=0,041). Ancak olguların diğer klinik özellikleri ile istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki olmadığı tespit edildi (p>0,05). Sonuçlarımız, over kanserinin çeşitli klinik özelliklerinde WDR12 ifadesi düzeylerinin etkin olduğunu düşündürmektedir. WDR12 ifadesinin, over kanseri klinik patolojik özellikler ile ilişkisinin daha iyi anlaşılabilmesi için ileri çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.Öğe Tip-2 diyabetes mellitusu olan hastalarda polinöropati gelişimi ile sarm1 ve hıf-1 alfa ekspresyonu arasındaki ilişkinin araştırılması(Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, 2024) Ersöz, Emel; Turgut, NildaTip-2 diyabetes mellitus (T2DM)'un neden olduğu mikrovasküler komplikasyonlardan en sık görülen distal simetrik polinöropati (DSPN)'nin günümüzde halen net bir tedavi protokolü bulunmamaktadır. Bundan dolayı bir yandan kişilerde; nöropatik ağrı, otonomik disfonksiyon, ayak ülserleri, amputasyon, artmış mortalite riski ve düşük yaşam kalitesi meydana gelirken, diğer yandan artan tedavi maliyetleri ve hospitalizasyonun uzamasına bağlı sağlık ekonomilerine ağır yükler binmektedir. Bu doktora tezinde, T2DM tanısı olup, DSPN'den muzdarip olguların steril alfa ve Toll/interlökin-1 reseptörü (TIR) motif içeren protein (SARM)-1 ve hipoksi ile indüklenebilir faktör-1 alfa (Hif-1?) gen ve protein ifade düzeylerinin değerlendirilebilmesi amaçlandı. Kontrollü randomize blok dizayna sahip bu araştırmada, kontrol grubu sağlıklı bireylerden oluşturuldu ve grup 1 olarak adlandırıldı. Çalışma gruplarında ise grup 2 olarak adlandırılan grupta sadece T2DM tanılı, grup 3'te T2DM ile birlikte DSPN tanısı olan ve grup 4'de bozulmuş glukoz toleransı (BGT) olan olgulardan oluşturuldu. Ardından tüm gruplarda yer alan bireylerin venöz kanlarında, aksonal dejenerasyonda temel bir komponent olduğu iddia edilen SARM1 ile Hif-1? gen ifadeleri ve protein düzeyleri ölçüldü. Elde edilen verilerin istatistiksel değerlendirmeleri esnasında, gruplar arası karşılaştırmalarda Varyans Analizi sonrası Tukey's Honestly Significant Test (HSD) çoklu karşılaştırma testinden faydalanılırken, değişkenler arasındaki ilişki Pearson Korelasyon testi ile kontrol edildi. Gruplararası karşılaştırmalarda, grupların SARM1 gen ifadesi üzerine etkisi istatistiksel olarak anlamlı bulundu (P<0,05). Ancak, Hif-1? gen ifadesini üzerine olumsuz yönde değişiklikler tespit edilmesine rağmen, bu değişimlerin istatistiksel olarak anlamsız idi (P>0,05). Hem SARM1 hem de Hif-1?'nın protein düzeylerindeki değişimler değerlendirildiğinde ise tüm protein düzeylerindeki bu değişimlerin, istatistiksel olarak anlamlı (p<0,05) olduğu anlaşıldı. Ek olarak SARM1 ile Hif-1? arasında zayıf negatif yönde bir korelasyon ilişkisi olduğu görüldü ancak bu ilişkinin istatistiksel olarak anlamlı olmadığı anlaşıldı (P>0,05). Bu araştırmadan elde edilen bulguların, gelecekte T2DM ile ilişkili DSPN'li olguların hedef tedavilerine katkı sağlayabileceği inancındayız. Ek olarak, SARM1'in inhibe ve Hif-1?'nın korunacağı veya düşük ya da yüksek değerde ise normoksik koşullara indükleneceği manipülatif nörofarmakolojik ajanlar geliştirilebilirse, akson dejenerasyonuna bağlı DSPN'nin de önleyebileceğini varsayıyoruz. Anahtar kelimeler: Akson dejenerasyonu, Bozulmuş glukoz toleransı, Distal simetrik polinöropati, Hif-1?, SARM1, Tip-2 Diabetes Mellitus.Öğe Parkinson hastaliğinda tedaviye uyum: bakim veren rolü üzerinden bir değerlendirme(Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, 2024) Taşçı, Ecenur Koru; Tosun, ZeynepParkinson Hastalığında tedavi uyumu, semptom yönetimini sağlamak ve sağlık bakım maliyetlerini azaltmak açısından kritik bir öneme sahiptir. Diğer yandan, Parkinson hastalarında bilişsel ve fiziksel sorunların fazlalığı, tedavi yönetiminin bakım verenlerce üstlenilmesini gerekli kılmaktadır. Bu çalışma Parkinson hastalarında tedavi uyumunda bakım verene ilişkin özelliklerin etkisini belirlemek amacıyla planlanmıştır. Çalışma, Aralık 2022-Ekim 2023 tarihleri arasında yürütülmüş olup; veriler bu tarihlerde Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Araştırma Hastanesi Nöroloji Polikliniği'ne başvuran Parkinson tanılı hasta ve bakım verenlerinden elde edilmiştir. Verilerin toplanmasında hasta ve bakım verene yönelik "Tanılama Formları', hastaların tedavi uyumunu değerlendiren "İlaç Uyumunu Bildirim Ölçeği (İUBÖ)", bakım veren yükünü değerlendiren "Zarit Bakım Yükü Ölçeği (ZBI)", anksiyete ve depresyon düzeyini değerlendiren "Hastane Anksiyete Depresyon Ölçeği (HADÖ)", uyku kalitesini değerlendiren "Pittsburgh Uyku Kalitesi İndeksi (PUKİ)" kullanılmıştır. Hastalık şiddetinin belirlenmesinde Hoehn Yahr evrelemesinden yararlanılmıştır. Çalışmada yer alan hastaların yaş ortalamaları 70,31±9,48 olup, %54,8'i kadındı. Hoehn-Yahr ile değerlendiren hastalık evresi medyan 3 idi. Parkinson hastalarına bakım verenlerin yaş ortalaması 54,92±13,43 olup, ortalama 3,69±3,47 yıldır hastaların bakımı sürdürmekteydiler. Bakım verenlerin dörtte üçü orta ve daha fazla düzeyde bakım yükü algılamakta, %35,5'i anksiyete sorunu yaşamakta, %53,2'ü depresif duygu durumunda, %37,1'i kötü uyku kalitesine sahipti. İlaç alımlarının bakım verenlerce takip edildiği bu hastaların %30,6'sında "tedavi uyumu tam" idi. Bakım verenin algıladığı bakım yükü, anksiyete, depresyon ve uyku kalitesinin ilaç uyumuna etkisi doğrusal regresyon analizi ile değerlendirildiğinde, bakım yükü, anksiyete, depresyon ve uyku kalitesi puanlarının ilaç uyum puanlarını %42 düzeyinde açıkladığı saptanmıştır. Sonuç olarak Parkinson hastalarında tedavi uyumunu iyileştirmek için, hastanın yanı sıra bakım verenin de değerlendirilmesi ve desteklenmesi önemlidir.Öğe Hemşirelerin izolasyon önlemlerine uyumlarının değerlendirilmesi ve bir Devlet hastanesi örneği(Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, 2024) Yalçın, Burak; Topçu, BirolAraştırma hemşirelerin izolasyon önlemlerine uyumlarının belirlenmesi amacıyla kesitsel ve metodolojik olarak yapılmıştır. Araştırma İstanbul'da bulunan T.C. Sultanbeyli Devlet Hastanesi'nde Ocak 2023-Haziran 2023 tarihleri arasında yapılmıştır. Evrenini, hastanede çalışan 400 hemşirenin oluşturduğu çalışmanın örneklemini kriterlere uygun ve çalışmaya katılmayı kabul eden 293 hemşire oluşturmuştur. Araştırmanın yürütülebilmesi için etik kurul onayı, kurum izni, ölçek kullanım izni ve çalışmaya katılmayı kabul eden hemşirelerden sözlü onamları alınmıştır. Araştırmada kullanılmak üzere literatür bilgileri doğrultusunda araştırmacı tarafından hazırlanan "Demografik Veri Formu" ve Tayran ve Ulupınar tarafından 2011 yılında geliştirilen "İzolasyon Önlemlerine Uyum Ölçeği (İÖUÖ)" kullanılmıştır. Araştırmadan elde edilen veriler SPSS Windows 18.0 paket programında, uygun istatistiksel yöntemler kullanılarak değerlendirilmiştir. Araştırmaya katılan hemşirelerin yaş ortalamaları 27,73±4,96, %72,4'ünün kadın, %58,4'ünün bekar, %91,5'inin lisans mezunu olduğu, %33,8'nin acil serviste çalıştığı, toplam çalışma süresinin ortalama 5,90±5,09 yıl ve kurumda toplam çalışma süresinin 4,55±3,51 yıl olduğu belirlenmiştir. Çalışmaya katılan hemşirelerin İÖUÖ toplam puan ortalaması 90 puan üzerinden 77,13±8,29 olarak belirlenmiştir. Hemşirelerin İÖUÖ toplam puanı ve alt boyutlarından aldıkları toplam puanlar ile yaş, medeni durum, çalışma pozisyonu, toplam çalışma süresi, kurumda toplam çalışma süresi ve çalışılan birim arasında anlamlı bir farklılık bulunmamıştır (p>0,05). Cinsiyete göre İÖUÖ Çalışan ve Hasta Güvenliği alt boyutu ile eğitim durumuna göre İÖUÖ Çevre Kontrolü alt boyutu arasında anlamlı bir fark olduğu saptanmıştır (p<0,05). Sonuç olarak; hemşirelerin izolasyon önlemlerine uyumlarının iyi düzeyde olduğu bulunmuştur. Literatürde yer alan diğer çalışmalar incelendiğinde, çalışmamızın sonucunun ortalamanın üstünde olduğu görülmektedir. Hemşirelerin kurumsal ve çevresel faktörler doğrultusunda hizmet içi eğitimlerinin sürekliliğinin sağlanması, çalışan ve hasta güvenliği konusunda farkındalık yaratacak eğitim ve etkinliklerin planlanması ve araştırmanın farklı illerde ve daha fazla çalışana sahip hastanelerde, kanıt düzeyi yüksek araştırmalar şeklinde planlanarak uygulanması önerilmektedir.Öğe Kronik miyeloid lösemili hastalarda tedavi uyumunun değerlendirilmesi(Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, 2024) Çeliktaş, Sena; Turgut, BurhanKronik Miyeloid Lösemi (KML) tedavisinde oral olarak kullanılan Tirozin Kinaz İnhibitörlerine (TKİ) uyum hastalığın optimal tedavisi için önemlidir. Bu çalışma KML hastalarında yaşam boyu düzenli kullanım gerektiren TKI tedavisine uyumu saptamak amacıyla planlanmıştır. Çalışma verileri, Ocak-Temmuz 2023 tarihlerinde, Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Hastanesi Hematoloji Polikliniğine gelen KML tanılı ve TKİ tedavisi alan 49 hasta ile görüşülerek elde edilmiştir. Verilerin toplanmasında 'Hasta Tanılama Formu', bireylerin tedavi uyumunu değerlendiren 'İlaç Uyumunu Bildirim Ölçeği (İUBÖ) ve anksiyete ve depresyon düzeyini saptayan 'Hastane Anksiyete Depresyon Ölçeği (HADÖ)' kullanılmıştır. Çalışmada yer alan hastaların yaş ortalaması 54,90 ±14,81 olup, %57,12'si erkektir. Hastaların İUBÖ' den aldıkları toplam puan ortalaması 23,30 olup, %22,4'ü ölçekten alınabilecek maksimum puan olan 25 alarak TKİ tedavisine tam uyum göstermiştir. HADÖ genel puan ortalaması anksiyete için 4,94 ve depresyon için 6,30 olup, hastaların %24,5'i anksiyete, %40,8'i depresyon yönünden yüksek puana sahiptir. Kendini kötü hissetti-ğinde ilacını bırakan, son üç ay içerisinde ilaç almama davranışı gösteren ve ilaç alımının hatırlatılmasına ihtiyaç duyan bireylerin hem anksiyete hem de depresyon puan ortalamaları daha yüksektir (p<0.05). Temel gereksinimlerini karşılamada bağımlı olan bireylerde depresyon düzeyi yüksek bulunmuştur (P<0.05). Yapılan regresyon analizinde KML hastalarında görülen anksiyetenin tedavi uyumunu azalttığı (P<0.05), depresyonun ilaç uyumunu etkilemediği bulgulanmıştır (p>0.05). Sonuç olarak çalışma kapsamında incelenen hastaların tedavi uyumu yüksek olup, bireyin anksiyete durumunun ilaç uyumu üzerinde etkili olduğu görülmüştür. KML hastlarınde TKİ'ye uyumu arttırmak amacıyla, anksiyeteyi azaltmaya yönelik girişimlerin planlanarak çalışmanın daha büyük örneklem grubu ile yapılması önerilebilir.Öğe Artroplasti cerrahisi sonrası akıllı telefonla takibin hastaların fiziksel işlevselliği üzerine etkisi: Sistematik derleme ve meta-analiz(Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, 2024) Demircan, Özge Topçu; Yıldız, TülinAraştırma, artroplasti cerrahisi sonrası akıllı telefonla takibin hastaların fiziksel işlevselliği üzerine etkisini incelemek amacıyla bir meta-analiz çalışması olarak planlandı. Scopus, ScienceDirect, PubMed, GoogleScholar veri tabanlarından son 24 yıldaki (2000-2024) bilimsel makaleler tarandı. Taramada "hemşire", "artroplasti", "akıllı telefon", "ortopedi", "fiziksel işlevsellik", "uygulama" kelimeleri Türkçe ve İngilizce olarak tarandı. Yapılan araştırmada toplamda 2.786 çalışma tespit edildi. Dahil edilme kriterleri olarak; araştırmanın artroplasti cerrahisi ile ilgili olması, çalışmaların randomize kontrollü çalışmalar olması, tam metin erişimi olan çalışmalar, son 24 yıla ait çalışmalar, bilimsel makaleler, Türkçe ve İngilizce dilinde yayınlanan çalışmalar belirlendi. 2.786 çalışmadan yayın dili Türkçe ve İngilizce dışında bir dil olan 965 çalışma, farklı veri tabanlarından elde edilen 215 eş kopya elendi. Geriye kalan 1.606 çalışma araştırmaya ait anahtar kelimeler dikkate alınarak kodlandı ve artroplasti cerrahisi olmayan 721 çalışma ve hemşire ayrımı olmayan 547 çalışma araştırmaya dahil edilmedi. Kalan 338 çalışmadan randomize kontrollü çalışmaların yer almadığı 151 çalışma ve fiziksel işlevselliği ölçmeyen 101 çalışma, akıllı telefonla takibi içermeyen 63 çalışma araştırma dışı bırakıldı. Geriye kalan 23 çalışma içinden tam metin erişimi olmayan 14 makale çalışmaya dahil edilmedi. Araştırma kriterlerimize uyan 5 makale ile çalışma gerçekleştirildi. Yapılan meta-analiz çalışmasının güvenilir ve geçerli olduğunu ortaya koymak ve yayın yanlılığını belirlemek amacıyla Huni Grafiği ve Egger Testi kullanıldı. Artroplasti cerrahisi sonrası akıllı telefonla takibin hastaların fiziksel işlevselliği üzerine etkisini inceleyen 5 çalışmaya ait etki büyüklükleri Huni Grafiği ve Orman Grafiğine göre değerlendirildi. Araştırmanın sonucunda artroplasti cerrahisinde akıllı telefonla takibi yapılan hastaların geleneksel rehabilitasyon yöntemleri ile takibi yapılan hastalara göre fiziksel işlevselliğinin istatistiksel açıdan anlamlı olduğu belirlendi.