Yazar "Ulu, Cafer" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 6 / 6
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe 20. YÜZYILIN BAŞINDA TÜRK AYDINLARININ JAPONYA’YA BAKIŞI VE “MUSAVVER JAPON ÇOCUKLARI” KİTABI(Namık Kemal Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, 2013) Ulu, Cafer; Kahraman, CahitTürk Japon ilişkileri çok eski bir geçmişe dayanmamasına rağmen, sağlam temellere dayanmaktadır. iki toplum arasında mesafeler çok uzak olsa da Türk halkı, Japon halkına karşı büyük bir ilgi ve sempati duymuştur. Bu ilginin temel kaynağı Japonların Türkler gibi geleneklerine bağlı bir toplum olasının yanında, asırlardır Osmanlı Devletinin hasmı olan Rusya ile 20.yüzyılın başlarında Japonların da sorunlar yaşaması hatta savaşmasının da etkili olduğu anlaşılmaktadır. Buna benzer gerekçelerle Japonlar da Türk halkına aynıyla mukabele etmiş ve onlar da Türklere karşı büyük ilgi duymuşlardır. Bu uzaktan sempati II. Abdülhamit döneminde somut bir hal almış ve 14 Temmuz 1889?da 655 kişi ile Ertuğrul gemisinin Japonya?yı ziyaretiyle taçlanmıştır. Bu ziyaret ve arkasından yaşanan felaket iki toplum arasındaki sevgiyi en üst seviyeye çıkarmıştır. Daha sonraki yıllarda coğrafyası uzak ama kaderleri benzer olan iki toplum birbirlerini yakından takip etmeye devam etmiştir. Türk aydınları, Japonlarla yaşadıkları yenilik-gelenek tartışmalarını benzer şekilde yaşamış ve Japonların geleneklerini koruyarak gelişmiş toplum olma çabalarını takdirle karşılamışlardır. Bunun bir yansıması olarak Türk aydınlar, Japonlar hakkında kitaplar yazmışlar veya diğer ülkelerde yazılanları tercüme ederek, uzak dostlarını Türk toplumuna tanıtmaya çalışmışlardır. Bunlardan biri makalemizin konusunu teşkil eden “Musavver Japon Çocukları” kitabıdır. Bu kitapta Japon çocuklarının giyim kuşamları, oyunları ve oyuncakları, çeşitli alanlardaki eğitimleri uzunca işlenmiş ve onların hayat tarzı ve eğitimleri takdir edilmiştir. Ayrıca bu kitap Türk aydınlarının Japonlara bakış açısını tespit bakımından önemli bir kaynak niteliğindedir.Öğe Atatürk döneminde CUmhuriyet bayramı kutlamaları: İstanbul ve Ankara örneği (1925-1938)(2014) Ulu, CaferCumhuriyet 29 Ekim 1923te ilan edilmesine rağmen bayram olarak kutlanmasına iki yıl sonra başlanmıştır. TBMMnin 8 Şubat 1925 günü yapılan oturumunda 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı olarak kabul edilerek, bu tarihten sonra Türkiyede ve elçiliklerimizde kutlanmaya başlanmıştır. Atatürkün sağlığında gerçekleştirilen 1925-1938 yılları arasındaki 14 kutlama ayrı bir öneme sahip olmuştur. Halk bu kutlamalara devlet erkânın heyecanına paralel bir ilgi göstermiş ve adeta her yıl beklediği bir sosyal faaliyet haline gelmişti. Taksim, Beyazıt, Üsküdar, Kadıköy ve Beşiktaş kutlamaların merkezi olmuş, sabaha kadar süren bayram eğlencelerine fener alayları ile havai fişeklerin renk cümbüşü eşlik etmiştir. Bu kutlamalar yurdun her köşesinde yapılmış, fakat özellikle İstanbul ve Ankarada doruk noktasına ulaşmıştır. Bayram kutlamaları dönemin gazetelerinde gerek haber gerekse fotoğraflarla oldukça geniş yer almıştır.Öğe Çanakkale Muharebeleri sırasında basının propaganda aracı olarak kullanılması: Harp Mecmuası örneği(2012) Ulu, CaferPropaganda pek çok devlet tarafından kamuoyunu yönlendirmek için kullanılan bir yöntemdir. Bu yöntemi İttihat ve Terakki yönetimi de kullanmıştır. Birinci Dünya Savaşında propaganda faaliyetleri yapmak amacıyla devlet eliyle Harp Mecmuası adında bir dergi çıkarmışlardır. Dergideki propaganda çalışmalarında fotoğraf ve görsel malzemeler yoğun bir şekilde kullanılmıştır. Özelikle Çanakkale Cephesinde elde edilen başarılar, esir alınan askerler, ele geçirilen silahlar ve benzeri içerikli yüzlerce resim ile bu konularda yazılmış onlarca metin yayınlamışlardır. Harp Mecmuasının yayınlarında daha çok vatan, millet, bayrak kahramanlık, fedakârlık, şehitliğin faziletleri gibi toplumun hamasi duygularını kabartan konular ele alınmıştır. Tüm bu çalışmalar cephede savaşan askerin ve cephe gerisinde asker gözleyen halkın moralini yükseltmek amacıyla yapılmıştır. Her ne kadar savaş şartlarında yapılan bu yayınlara halk sempatiyle yaklaşmışsa da aslında bunların bir propaganda çalışması olduğu gerçeği göz ardı edilmemelidir.Öğe Discussions on Alphabet in the Ottoman and Nationwide Tours That Mustafa Kemal Went on During the Adoption of Latin Alphabet: Instance of Tekirdag(Ankara Üniversitesi, 2014) Ulu, CaferDiscussions on language and alphabet were not only made in the Republic period, but also brought to agenda with the last period of Ottoman Empire. Sometimes, these discussions were ahead of their time and some radical changes had been suggested. The most distinct one of these writings was the writing called as “Ordu Elifbası” or “Hatt-ı Cedit”, which is also known as Enver writing. These discussions became tangible with the proclamation of the republic and one of the most important revolutions became reality through the alphabet reform. Before the reform was realized, some preparations were done for a while; then, public and all the concerning environments were persuaded about the necessity of the reform. In this context, going on nationwide tours after the first statements made in Sarayburnu about the alphabet change, Mustafa Kemal Pasha introduced the new alphabet and aroused public’s interest about that. The first of these tours was made to Tekirdag. Subjecting the people there, from governor to mayor, to kind of examination, Ataturk attached great importance to Tekirdag, one of the westward cities of Turkey. People showed great interest to new alphabet and Mustafa Kemal was very happy about that. Even if the tour was short, the experiences are such as to leave important traces in the recent history of TurkeyÖğe Osmanlı Devleti'nin Son Döneminde Mürebbiyelik Müessesesi(2014) Ulu, Cafer19. yüzyılda yoğun bir şekilde başlayan Batı merkezli ıslahat çalışmaları, Osmanlı toplumunun da Batılılaşmasına ve Batı etkisine girmesine neden olmuştur. Bu etkiden söz edilirken genel olarak Avrupa kastedilse de Fransa eğitim, devlet teşkilatı, sanat ve diğer alanlarda Osmanlı toplumunu daha çok etkilemiştir. Batılı tarzda eğitim alma isteği bir süre sonra onlar gibi yaşama, giyinme ve konuşma çabası haline dönüşmüştür. Devletin ve halkın bu çabası, toplumda sonradan görmelik olarak algılanmakla birlikte, çocuklarının doğuştan bir Avrupalı gibi yetişme gayretlerinin önüne geçememiştir. Bunu sağlamak için ise belirli bir mali güce ulaşan kişiler küçük yaşlarından itibaren çocuklarını, Avrupalı ve genellikle Fransız bir dadının veya mürebbiyenin eline teslim etmişlerdir. Mürebbiyeler, beyinleri bomboş olan çocukları kendi inanç ve düşüncelerine göre eğitmişler bunun yanında kendi dillerini de kusursuz bir şekilde öğretmişlerdir. İlk bakışta problem gibi görünmeyen bu durum zamanla başta çocuklarda daha sonra ise ailelerinde toplum değerlerinden uzaklaşmalarına neden olmuştur. Bu da o dönemin toplum yapısı düşünüldüğünde bir takım bozulma ya da kopuşlarla sonuçlanmıştır. Dönemin aydınları bu durumu gerek kitaplarında gerek hatıratlarında gerekse roman ve hikâyelerinde işlemişlerdir. Bu açıdan bakan devrin yazarçizerleri yeri geldiğinde mürebbiyeleri eleştirmişlerdir. Birinci Dünya Savaşı'na gelindiğinde mürebbiyeler konusunu devlet ele atmış ve onları zararları ve güvensizlikleri temelinde sıkı takip altına almıştır. Hatta öyle bir zaman gelmiştir ki ülke içinde yer değiştirmelerine, istisnalar dışında, izin dahi verilmemiştirÖğe Osmanlıda Alfabe Tartışmaları ve Latin Alfabesinin Kabulü Sürecinde Mustafa Kemal'in Çıktığı Yurt Gezileri: Tekirdağ Örneği(2014) Ulu, CaferTürkiyede dil ve alfabe tartışmaları sadece Cumhuriyet döneminde yapılmamış, daha Osmanlı Devletinin son dönemlerinden itibaren üzerinde tartışılan başlıca konulardan birisi olmuştur. Tartışmaların boyutu bazen zamanını aşmış ve konu hakkında radikal değişiklikler önerilmiştir. Bu önerilerden en belirgin olanı Enver yazısı olarak da bilinen Ordu Elifbası , Hatt-ı Cedit gibi isimlerle anılan yazıdır. Cumhuriyetle birlikte tartışmalar artık mücessem hale gelmiş ve neticede en önemli inkılâplardan biri olan Harf İnkılâbı gerçekleşmiştir. İnkılâp gerçekleşmeden önce belirli bir süreçte hazırlık yapılmış, kamuoyu, halk ve tüm çevreler bu inkılâbın gerekliliği konusunda ikna edilmiştir. Bu çerçevede alfabe değişikliği konusunda Sarayburnunda yapılan ilk açıklamalardan sonra yurt gezilerine çıkan Mustafa Kemal Paşa yeni alfabeyi tanıtmış ve halkın konuya ilgi duymasını sağlamıştır. O, bu amaca yönelik gezilerinden ilkini Tekirdağa yapmıştır. Tekirdağda validen belediye başkanına kadar herkesi adeta sınava tabi tutan Atatürk, Türkiyenin batıya açılan şehirlerinden olan Tekirdağa bu yönüyle büyük önem atfetmiştir. Bu gezide halk yeni alfabeye büyük ilgi göstermiş ve bu durumdan Mustafa Kemal oldukça mutlu olmuştur. Gezi her ne kadar kısa olsa da orada yaşananlar Türkiye yakın tarihinde iz bırakacak niteliktedir.