Arşiv logosu
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
Arşiv logosu
  • Koleksiyonlar
  • Sistem İçeriği
  • Analiz
  • Talep/Soru
  • Türkçe
  • English
  • Giriş
    Yeni kullanıcı mısınız? Kayıt için tıklayın. Şifrenizi mi unuttunuz?
  1. Ana Sayfa
  2. Yazara Göre Listele

Yazar "Çelik Güzel, Eda" seçeneğine göre listele

Listeleniyor 1 - 9 / 9
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    BRONŞİOLİTLİ ÇOCUKLARDA HASTALIK AKTİVİTESİNİN DEĞERLENDİRİLMESİNDE NÖTROFİL/LENFOSİT ORANI YENİ BİR BİYOBELİRTEÇ OLABİLİR Mİ?
    (Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, 2019) Çelik Güzel, Eda; Fidan, Çiğdem; Güzel, Savaş; Paketçi, Cem; Çelikkol, Aliye
    Amaç: Akut bronşiolit, inflamatuar bir hastalıktır. Nötrofil/lenfosit oranı (NLO) çeşitli inflamatuar hastalıklarda arttığı bilinen inflamatuar belirteçlerdir. Bu çalışmada amacımız bronşiolitli çocuk hastalarda NLO değerlerini incelemek ve hastalık şiddetiyle ilişkisini değerlendirmektir. Materyal ve Metot: Çalışma akut bronşiolit tanısı alan 3 ay ile 5 yaş arasında 77 hasta ve 34 sağlıklı çocuktan oluşturuldu. Hasta ve kontrol grubunda C-reaktif protein (CRP), beyaz küre sayısı (BKS), ortalama trombosit hacmi (OTH), nötrofil ve lenfosit değerleri ile birlikte NLO değerleri incelendi. Bulgular: Akut bronşiolit grubunda CRP, BKS, NLO ve nötrofil sayısı kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek saptandı (sırasıyla p<0.01, p<0.001, p<0.001, p<0.001). OTH düzeyleri hasta grubunda anlamlı olarak düşük bulundu (p<0.05). Hastalık şiddetine göre hasta grubu hafif, orta ve ağır olmak üzere üç gruba ayrıldı. Orta bronşiolitli hastalarda (n=21); nötrofil ve NLO değerleri hafif bronşiolitli gruba (n=25) göre anlamlı olarak yüksek saptandı (Her ikisi de p<0.05). Korelasyon analizinde; NLO ile OTH, BKS, CRP arasında pozitif korelasyon saptandı (sırasıyla r=0.262–p<0.05; r=0.454–p<0.001; r=0.706–p<0.001). Akut bronşiolitli hastaların hastaneye kabulde incelenen parametrelerden yalnızca CRP için Receiver-operating characteristic (ROC) analizinde eğri altında kalan alan (EAA) sonuçları tanısal olarak yeterli bulunurken (0.812), BKS ve NLO için yeterlilik saptanamadı (sırasıyla 0.692, 0.583). Sonuç: Çalışmamızda, hastaneye başvuruda saptanan artmış CRP düzeylerinin; bronşiolit gelişecek hastaları predikte etmede ve artmış NLO oranının hastalık şiddetinin belirlenmesinde iyi bir belirteç olabileceğini göstermektedir.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Calprotectin levels in patients with rheumatoid arthritis to assess and association with exercise treatment
    (Springer London Ltd, 2016) Acar, Ayşe; Güzel, Savaş; Sarıfakıo?lu, Ayşe Banu; Çelik Güzel, Eda; Yıldırım Güzelant, Aliye; Karadağ, Ceyda; Kızıler, Lebriz
    Rheumatoid arthritis (RA) is a chronic, inflammatory, and autoimmune disease that can cause permanent joint damage. In our study, we aim to analyze the change in calprotectin levels following the low-density exercise levels applied to the patients with RA. Twenty-eight patients with RA and 30 healthy controls were included in this study. To evaluate the activity of disease in RA, scores of disease activity that has increased (DAS-28) are figured. Calprotectin, nitric oxide (NO), white blood cell (WBC) count, erythrocyte sedimentation rate (ESR), C-reactive protein (CRP), and rheumatoid factor (RF) levels are tested as the laboratory evaluation. Calprotectin, NO, CRP, ESR, WBC, and RF levels were significantly higher in the patient group compared to the control group (p < 0.01, p < 0.001, p < 0.01, p < 0.01, p < 0.01, and p < 0.05, respectively). In correlation analysis applied to the patient group with RA, there has been determined a positive relation with calprotectin, and DAS-28, CRP, NO, RF, and WBC (p < 0.001, p < 0.05, p < 0.001, p < 0.05, and p < 0.05, respectively). In result of the low-density exercise treatment applied to patients with RA for 8 weeks, there has been determined a significant decrease in calprotectin, DAS-28, NO, CRP, ESR, and RF levels (p < 0.05, p < 0.001, p < 0.01, p < 0.05, p < 0.05, and p < 0.05, respectively). As a result, a significant relation is found between RA disease activity and calprotectin levels and other inflammatory parameters. At the same time, it shows that calprotectin which is a significant indicator of local inflammation can be used as a good identifier in following up exercise treatment.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Effects of 12-week combined exercise therapy on oxidative stress in female fibromyalgia patients
    (Springer Heidelberg, 2014) Sarıfakıo?lu, Ayşe Banu; Yıldırım Güzelant, Aliye; Çelik Güzel, Eda; Güzel, Savaş; Kızıler, Ali Rıza
    The aims of this study were to investigate the effect of exercise therapy on the oxidative stress in fibromyalgia patients and relationship between oxidative stress and fibromyalgia symptoms. Thirty women diagnosed with fibromyalgia according to the American College of Rheumatology preliminary criteria, and 23 healthy women whose age- and weight-matched women were enrolled the study. Pain intensity with visual analog scale (VAS), the number of tender points, the fibromyalgia impact questionnaire (FIQ), the Beck depression inventory (BDI) were evaluated. The oxidative stress parameters thiobarbituric acid reactive substances, protein carbonyls, and nitric oxide, and antioxidant parameters thiols and catalase were investigated in patients and control group. After, combined aerobic and strengthen exercise regimen was given to fibromyalgia group. Exercise therapy consisted of a warming period of 10 min, aerobic exercises period of 20 min, muscle strengthening exercises for 20 min, and 10 min cooling down period. Therapy was lasting 1 h three times per week over a 12-week period. All parameters were reevaluated after the treatment in the patient group. The oxidative stress parameters levels were significantly higher, and antioxidant parameters were significantly lower in patients with fibromyalgia than in the controls. VAS, FIQ, and BDI scores decreased significantly with exercise therapy. The exercise improved all parameters of oxidative stress and antioxidant parameters. Also, all clinical parameters were improved with exercise. We should focus on oxidative stress in the treatment for fibromyalgia with the main objective of reducing oxidative load.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Hipertiroidili kadın hastalarda E vitamini düzeyleri ve oksidatif stres
    (2009) Çelik Güzel, Eda; Güzel, Savaş; İlk, Banu; Sayalı, Erhan; Ekizoğlu, İsmail
    Amaç: Hipertiroidili kadın hastalarda serbest radikallerin oluşturduğu oksidatif hasarın değerlendirilmesi ve E vitaminiyle ilişkisinin irdelenmesi amaçlandı. Gereç ve Yöntemler: Çalışma 24 hipertiroidili kadın hasta (yaş ortalaması 40.78±9.62 yıl) ve 22 ötiroidili kadın hastadan (yaş ortalamaları 42.5±10.66 yıl) oluşturuldu. Her iki grupta da E vitamini, tiyo barbitürik asitle reaksiyonlaşan maddeler (TBARS), protein karbonil grup (PCG), serbest T3, serbest T4, TSH, total kolesterol, trigliserid, LDL-kolesterol ve HDL-kolesterol düzeylerine bakıldı. Bulgular: Plazma E vitamini düzeyleri hipertiroidik hastalarda, ötiroidik kontrol grubuna göre anlamlı olarak düşük saptandı (p<0.001). TBARS ve PCG düzeyleri hipertiroidik hastalarda, ötiroidik kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek saptandı (sırasıyla p<0.001, p<0.01). E vitamini düzeyleri 40 yaşın üzerindeki hipertiroidik hastalarda; 40 yaşın altındakilere göre anlamlı olarak düşük (p<0.05), TBARS ve PCG düzeyleri anlamlı olarak yüksek saptandı (sırasıyla p<0.01, p<0.05). Korelasyon analizi bulgularında hipertiroidik hasta grubunda E vitamini ile TBARS ve yaş arasında negatif korelasyon (sırasıyla r=-0.612**, r=-0.755***) ve E vitamini ile trigliserit arasında pozitif korelasyon bulundu (r=0.428*). TBARS ile PCG arasıda pozitif korelasyon saptandı (r = 0.497*). Sonuç: Hipertiroidili kadın hastalarda artan oksidatif stresin protein oksidasyonu ile lipid peroksidasyonunu tetiklediği ve bir antioksidan olan E vitamini düzeylerinde bir azalmaya neden olduğunu göstermiştir. Çalışmamızda özellikle 40 yaşın üstündeki hastaların E vitamini düzeylerinin daha düşük olarak saptanması dikkat çekicidir.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Postmenapozal kadınlarda kas iskelet sistemi ağrılarının D vitamini eksikliği ile ilişkisi
    (2017) Çelik Güzel, Eda
    Amaç: Bu çalışmanın amacı postmenapozal dönemdeki kadınlarlarda görülen kas iskelet sistemi ağrılarının ortaya çıkmasında D vitamini eksikliğinin etkisini araştırmaktırGereç ve Yöntem: Çalışma postmenapozal dönemde olan 130 hasta ve 50 sağlıklı gönüllüden oluşturuldu. Hasta ve kontrol grubunda hastaların demografik bilgileri ve visual analog skala (VAS) ile ağrı skorları belirlendi. Serum 25 hidroksi D vitamini (25(OH)D), Östrodiol (E2), kalsiyum, fosfor, alkalen fosfataz (ALP) ve parathormon (PTH) düzeyleri değerlendirildi.Bulgular: Çalışmaya katılan hastaların yaş ortalaması 51.03±4.22 ve kontrol grubunun ise 48.37± 5.47 yıldı. Serum 25 (OH) D düzeyi hasta grubunda kontrol grubuna göre anlamlı olarak düşüktü. Kalsiyum, fosfor, ALP ve PTH düzeyleri arasında her iki grup arasında farklılık görülmedi. Ağrı durumunu değerlendirmek için kullanılan VAS ağrı skoru hasta grubunda kontrol grubuna göre anlamlı olarak yüksek saptandı. Postmenapozal hastalarda VAS ağrı skorları D vitamini eksikliği ve yetersizliği olan gruplarda, D vitamini düzeyleri yeterli olan gruba göre anlamlı olarak yüksek saptandı. Hasta grubunda uygulanan korelasyon analizinde 25 (OH) D düzeyleri ile yaş, vücut kütle indeksi ve VAS skoru arasında negatif korelasyon ve egzersiz ve E2 arasında pozitif korelasyon saptandı.Sonuç: Postmenapozal hastalarda ağrı şiddetindeki artışın serum 25 (OH) D düzeylerindeki azalmayla ilişkili olduğunu göstermektedir. Üstelik 25(OH)D düzeyleri düşük hastalarda alt ekstremite ağrılarının daha fazla görüldüğü veserum 25 (OH) D’nin kas iskelet sistemi ağrılarının şiddetini belirlemede rol oynayabileceği kanısındayız.
  • Küçük Resim Yok
    Öğe
    Serum zinc levels in febrile seizures: Is deficiency a risk factor?
    (2012) Çelik, K.; Çelik Güzel, Eda; Nalbanto?lu, Burçin; Güzel, S.; Ayaz Özkul, A.; Elevli, M.; Nalbantoğlu, Ayşin
    Objective: Pathogenesis of febrile seizures is still unknown, despite it is the most common type of seizures and one of the leading neurologic disorders of childhood. Trace elements and especially zinc deficiency is suggested to be the trigger factor for convulsions. In the present study, we aim to determine the possible relationship between zinc and febrile seizures. Material and Methods: 60 patients are included as study group, aged between 3 months and 5 years old and with febrile seizures. In first control group, 30 patients with fever but no convulsions aged between 3 months and 5 years old are choosen. In second control group, 30 patients with no health problems are choosen. Serum zinc levels are determined in first 12 hours after admission. Data are evaluated with SPSS 10.0 programme. Results: Mean zinc levels of patients with febrile seizures was found 153.43±47.92 mg/dL, and mean zinc levels of 1. control group and 2. control group was found 108.93±33.91 mg/dL and 121.4±53.29 mg/dL respectively. Mean serum zinc levels of the study group was found statistically higher from both of the control groups. There was no relationship between serum zinc levels and age, gender, weight, temperature level, number and etiology of convulsions and family history. Conclusion: We found no relationship between serum zinc levels and febril seizure, despite the previous studies. Copyright © 2012 by Türkiye Klinikleri.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    The effects of isotretinoin on the ovarian reserve of females with acne
    (Informa Healthcare, 2014) Sıkar Aktürk, Aysun; Abalı, Remzi; Yüksel, Mehmet Aytaç; Çelik Güzel, Eda; Güzel, Savaş; Kıran, Rebiay
    There are some side effects of isotretinoin in many organs. However, a study investigating the effects of isotretinoin on the human ovarian reserve has not been reported previously. The study was conducted to investigate possible effects of isotretinoin on ovarian reserve. Serum anti-Mullerian hormone (AMH) levels were measured at the beginning and at the end of isotretinoin treatment in 22 patients with acne and in 22 women without. The mean AMH level before treatment was 5.77 ng/mL in the study group and 3.79 ng/mL in the control group (p =0.008). Following treatment, the mean AMH level was 4.69 ng/mL in the study group. This mean AMH level after treatment was statistically lower than the AMH level before treatment (p= 0.012). There was no significant difference between the mean AMH level at the end of treatment and that of the control group (p= 0.20). The high level of pre-treatment AMH levels could be an evidence of hyperandrogenism in women with acne, even if they are not identified as having polycystic ovary syndrome (PCOS) or hyperandrogenism. Decrease in AMH levels following exposure to isotretinoin may suggest that it has a detrimental effect on the ovaries.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Toplum kökenli pnömonili çocuklarda hastalık aktivitesinin değerlendirilmesinde yeni bir biyobelirteç olarak C-reaktif protein (CRP)/ortalama trombosit hacmi (OTH) oranı
    (2017) Çelik Güzel, Eda; Fidan, Çiğdem; Güzel, Savaş; Paketçi, Cem
    Amaç: Son yıllarda inflamasyon göstergesi olarak değerlendirilen C-reaktif proteinin (CRP)/ortalama trombosit hacmi (OTH) oranı ve beyaz küre sayısı (BKS)/ortalama trombosit hacmi (OTH) oranının toplum kökenli pnömonili (TKP) çocuklarda tanı ve hastalık şiddeti ile ilişkisini araştırmaktır.Gereç ve Yöntem: Çalışma TKP tanısı alan 3 ay ile 18 yaş arasında 60 hasta ve 30 sağlıklı çocuktan oluşturuldu. Hasta ve kontrol grubunda CRP, BKS, OTH, nötrofil/lenfosit oranı (NLO) değerleri ile birlikte CRP/OTH ve BKS/OTH değerleri incelendi.Bulgular: Hasta ve kontrol grubu arasında OTH düzeyleri açısından anlamlı fark saptanmazken, CRP/OTH, BKS/OTH, NLO ve plateletkrit düzeyleri hasta grubunda anlamlı olarak yüksek bulundu. Ciddi pnömonili hasta grubunda (n=27) BKS, NLO, BKS/OTH, CRP/OTH ve CRP düzeyleri hafif-ılımlı pnömonili gruba (n=33) göre anlamlı olarak yüksek saptandı. CRP/OTH ve BKS/OTH oranlarının hastalık belirtilerinin süresiyle arasında pozitif korelasyon gösterildi. Receiver Operating Characteric (ROC) analizinde CRP (Eğri altındaki alan (EAA)=0.801), BKS (EAA=0.761) ve BKS/OTH (EAA=0.731) düzeylerinin TKP’nin tanısında yeterliliği anlamlı bulundu. Ciddi TKP’li hastaların ayrımında ise CRP/OTH (EAA=0.733) ve CRP (EAA=0.708) düzeyleri anlamlı bulundu.Sonuç: CRP/OTH ve BKS/OTH oranları TKP tanısının değerlendirilmesinde ve CRP/OTH oranı hastalık aktivitesinin belirlenmesinde iyi bir belirteç olabileceğini göstermektedir.
  • Yükleniyor...
    Küçük Resim
    Öğe
    Trakya Bölgesinde Pediatrik Yoğun Bakım Ünitesinde Akut Zehirlenme Vakalarının Retrospektif Analizi
    (2018) Nalbantoğlu, Ayşin; Çelik Güzel, Eda; Demirkol, Muhammet; Samancı, Nedim; Albantoğlu, Burçin
    Amaç: Bu çalışmadaki amacımız, Trakya bölgesinde çocuk yoğun bakım ünitesinde takip ve tedavileri yapılan zehirlenme vakalarının özelliklerini belirlemek ve önlemlerin alınmasına rehberlik etmektir.Gereçler ve Yöntem: Namık Kemal Üniversitesi Tıp fakültesi hastanesi çocuk yoğun bakım ünitesinde Ocak 2012-Ağustos 2016 tarihleri arasında zehirlenme nedeniyle takip ve tedavi edilmiş çocuklar çalışmaya dahil edildi. Bilgiler hasta kayıtları geriye dönük taranarak toplandı. Yaş, cinsiyet, zehirlenme etkeni, yeri ve nedeni, hastaneye başvuru şekli ve tedavi yöntemleri değerlendirildi. Veriler tanımlayıcı yöntemler ve ki-kare testi kullanılarak değerlendirildi; p değeri <0.05 olan istatistiksel farklılıklar anlamlı kabul edildi.Bulgular: Yaşları 6 ay-18 yaş arasında olan 172 hastanın kayıtları retrospektif olarak tarandı, 113 (%65,70) hasta kız, 59 (%34,30) hasta erkekti ve ortalama yaşları 6,61±5,36 yaş arasındaydı. Zehirlenme vakalarının büyük çoğunluğu (%52) 0-4 yaş arasında bulundu. Çoğu vakada (%91,90) zehirlenme evde ve oral yol ile (%95,90) gerçekleşmişti. Mevsimlere göre bakıldığında zehirlenme vakalarının birçoğu yaz ayında meydana gelmişti. Zehirlenme nedenlerine bakılacak olursa %70,30’ü kaza sonucu meydana gelmişti, intihar amacı ile oluşan zehirlenmelerin %98’i kız çocuklarındaydı. Zehirlenmeler en sık ilaçlar ile gerçekleşmiş (%78,60), ikinci en sık neden korozif maddeler (%10,80) ve vakaların %3,80’inde temizlik maddeleri takip etmekteydi. İlaçlar arasında antidepresanlar en sık (%25,85) zehirlenme etkeni olarak bulundu ve akut zehirlenme nedeni ile takip edilen 172 hastada ölüm bildirilmedi.Sonuç: Zehirlenmelerin en sık 0-4 yaş arası çocuklarda görülmesi ailelerin bu konuda eğitilmelerinin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Bölgemizde hem kaza sonucu hem de intihar amaçlı gelişen zehirlenmeler kız çocuklarda daha fazla görülmüştür. Özellikle kaza sonucu gelişen zehirlenmelerin literatürden farklı olarak bu bölgede kız çocuklarda daha fazla görülmüş olması dikkat çekicidir. Çocukluk çağı zehirlenmelerinin önlenmesinde, kapsamlı araştırmalar yapılması ve ailelerin eğitilmesinin mortalite ve morbiditenin azaltılmasında etkili olacağı inancındayız.

| Tekirdağ Namık KemalÜniversitesi | Kütüphane | Açık Bilim Politikası | Rehber | OAI-PMH |

Bu site Creative Commons Alıntı-Gayri Ticari-Türetilemez 4.0 Uluslararası Lisansı ile korunmaktadır.


Namık Kemal Üniversitesi, Tekirdağ, TÜRKİYE
İçerikte herhangi bir hata görürseniz lütfen bize bildirin

DSpace 7.6.1, Powered by İdeal DSpace

DSpace yazılımı telif hakkı © 2002-2025 LYRASIS

  • Çerez Ayarları
  • Gizlilik Politikası
  • Son Kullanıcı Sözleşmesi
  • Geri Bildirim