Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Kurumsal Akademik Arşivi
DSpace@NKÜ, Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi tarafından doğrudan ve dolaylı olarak yayınlanan; kitap, makale, tez, bildiri, rapor, araştırma verisi gibi tüm akademik kaynakları uluslararası standartlarda dijital ortamda depolar, Üniversitenin akademik performansını izlemeye aracılık eder, kaynakları uzun süreli saklar ve telif haklarına uygun olarak Açık Erişime sunar.
Güncel Gönderiler
Tiroid nodüllerinde ince iğne aspirasyon biyopsi sonucu bethesda III-IV olarak raporlanan olgularda ultrasonografi bulguları ve postoperatif patoloji sonuçlarının karşılaştırılması
(Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, 2024) Karaevli, Çağıl; Polat, Fatin Rüştü
Tiroid nodülleri sıkça karşılaşılan patolojilerdir. Tiroid nodüllerinin çoğu klinik bulgu vermemekle birlikte nodüller %90 civarında benign özelliktedirler. Tiroid nodüllerinin değerlendirilmesinde önemli olan tedavi edilmediğinde hastanın sağlığını etkileyecek tiroid kanserini tanıyıp aşırı teşhisten kaçınmaktır. Tiroid nodülleri şüphesinde ve nodüllerin özelliklerini saptamada ilk istenecek görüntüleme yöntemi ultrasonografidir. Nodülün sonografik özellikleri klinisyenlerin tiroid kanseri riski için çıkarım yapmalarını sağlamaktadır. Şüpheli nodüllerin sitolojik olarak incelenmesi için ince iğne aspirasyon biyopsisi yapılır. Sitolojik sonuca göre tedavi yöntemi belirlenir. Sonografik özellikleri ve sitolojik inceleme sonuçlarını evrensel olarak ortak bir dille ifade etmek üzere çeşitli sistemler geliştirilmiştir. Görüntüleme için 'Amerikan Radyoloji Koleji Tiroid Görüntüleme Raporlama ve Veri Sistemi', sitolojik inceleme için ise 'Tiroid Sitopatoloji Raporlaması için Bethesda Sistemi' yaygın olarak kullanılmaktadır. Çalışmamızda Bethesda sistemine göre belirsiz olarak nitelendirilip tanısal tiroidektomi yapılmış hastalar geriye dönük olarak incelendi. Ameliyat sonrası histopatolojik oranları karşılaştırıldı. Belirsiz gruplarda tiroid kanseri teşhisi için nodül boyutlarının ve Amerikan Radyoloji Koleji Tiroid Görüntüleme Raporlama ve Veri Sistemi'nin katkısı sorgulandı. Tiroid nodül boyutunun tek başına kanser teşhisi için yardımcı olmadığı görüldü. Amerikan Radyoloji Koleji Tiroid Görüntüleme Raporlama ve Veri Sistemi'nin klinik karar alma aşamasında katkısı olduğu görülse de, istatistiksel olarak anlamlı bir fark oluşturmadığı sonucuna varıldı. Son yıllardaki gelişmelerle belirsiz gruptaki hastalar için moleküler testler kullanılmaya başlandı. Moleküler testlerin uygulanabilirliği yönündeki tek engel maliyeti olarak düşünülmektedir. Tiroid kanseri teşhisinde kullanılan invaziv tanısal yöntemler komplikasyonlara yol açabilmektedir. Standardizasyon sistemlerinin geliştirilmesi ve moleküler testlerin yaygınlaşmasıyla gereksiz girişimsel işlemlerin azaltılması hedeflenmelidir.
Yoğun bakımda yatmakta olan hastalarda polimiksin kullanan hastalarla kolistin kullanan hastaların böbrek fonksiyon testlerinin karşılaştırılması
(Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, 2024) Selçuk, Makbule Fulya Tutar; Kara, Sonat Pınar
Yoğun Bakım Ünitelerinde (YBÜ) yatmakta olan hastalarda enfeksiyon hastalıkları, önemli bir mortalite ve morbidite sebebi olarak karşımıza çıkar. Antibiyotiklere karşı bakteriyel direnç de bu duruma katkıda bulunur. Polimiksin B ve kolistin, nefrotoksik ve nörotoksik yan etkileri nedeniyle kullanımı azaltılmış olan, ancak ÇİD mikroorganizmalara karşı etkinlikleri nedeniyle klinikte yeniden yer bulan, lipopeptid yapıda, eski antibiyotiklerdir. Polimiksin B ve kolistin arasında karşılaştırılabilir terapötik etkinliğe ve daha düşük nefrotoksik potansiyele sahip olan ilaç diğerine tercih edilecektir. Çeşitli komorbiditeleri olan YBÜ hastalarında tedavi sırasında ABH geliştirme potansiyelini karşılaştırmak için özel olarak tasarlanmış, yeterli istatistiksel güce sahip bir klinik çalışma halen yoktur. Çalışmamızda 1 Ocak 2017-1 Kasım 2022 tarihleri arasında Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Araştırma Hastanesi'nde Dahiliye Yoğun Bakım Ünitesi ve Anesteziyoloji ve Reanimasyon Yoğun Bakım Ünitesi'nde yatmış olan hastalar dahil edildi. Kolistin veya polimiksin B uygulanan 18-80 yaş aralığındaki hastaların retrospektif olarak değerlendirilerek böbrek fonksiyon testlerinin ve ABH gelişim oranlarının karşılaştırılması amaçlanmıştır. Çalışmamıza en az 7 gün süreyle antibiyoterapi uygulanmış olan, toplam 158 YBÜ hastası dahil edildi. Bu hastaların, tedavi süresince böbrek fonksiyon testleri ve KDIGO ABH kılavuzunca ABH gelişim oranları, gelişmişse ABH evreleri ve ABH oluşum süreleri, mortalite durumları incelendi. Sonuç olarak, çalışmamızda kolistin uygulanan hastalarda ABH gelişiminin, polimiksin B uygulanan hastalara göre istatistiksel olarak anlamlı düzeyde daha sık olduğu görüldü (p=0,008). ABH gelişen hastalarda hangi günlerde ABH geliştiği incelenerek; 24.saatte gelişenler, 48.saatte gelişenler ve ilk 7 günde gelişenler olmak üzere 3 sınıfa ayrılmıştır. 24.saatte ve ilk 7 günde ABH gelişimi açısından kolistin ve polimiksin B uygulanan hastalar arasında istatistiksel anlamlı fark saptanmazken 48.saatte ABH gelişimi açısından kolistin ve polimiksin B uygulanan hastalar arasında istatistiksel anlamlı fark saptandı (p=0,041). ABH gelişen hastaların, ABH gelişmeyen hastalara göre anlamlı derecede daha yüksek mortaliteye sahip olduğu görüldü (p=0,034). Polimiksin B veya kolistin uygulanıp ABH gelişen hastalarda mortalite oranları arasında istatistiksel olarak anlamlı fark tespit edilmedi (p=0,930).
Halluks valgus cerrahisinde yeni tanımlanan distal osteotominin distal chevron osteotomisi ile biomekanik olarak karşılaştırılması
(Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, 2024) Dünki, Alper; Çetin, Mehmet Ümit
Halluks valgus ayakta görülen en sık deformitedir. Distal Chevron osteotomisi HV cerrahisinde yaygın olarak kullanılan ve kaynamama, redüksiyon kaybı, osteolizis gibi komplikasyonları nedeniyle literatürde bir çok farklı osteotomi yöntemi tanımlanmıştır. Bu çalışmada tanımlanan osteotomilerden Parmaksızoğlu osteotomisi ile distal Chevron osteotomisinin biyomekanik olarak karşılaştırması amaçlanmıştır. Aynı minral yoğunluğuna sahip birbirine eş 14 kemik model iki gruba ayırılıp skopi yardımı ile oluşturulan kesi kılavuzları ile Parmaksızoğlu ve distal Chevron osteotomisi uygulandı. Birer adet 3.5 mm' lik başsız kompresyon vidası ile tespit edildi. Çalışmada iki deney grubundan da birer numune siklik yüklenme kuvvetinin belirlenmesi için maksimum kuvvet ile sakriyife edildi. Kalan numuneler biyomekanik testler için MTS 858 Mini Bionix II cihazına çelik pota 15° açı ile yerleştirilerek numunelere 0-10 N' a kadar 1000 siklus aksiyel yüklenme ile yorgunluk testi yapıldı. Başlangıç-200-400-600-800-1000. siklus rijidite, dorsal angulasyon ve deforme edici kuvet değerlerinin hesaplamaları MATLAB R2022b ile gerçekleştirildi. Chevron osteotomisi grubunda 1000. siklus ortalama rijidite değeri 3,69 N/mm (SS:3,19), 1000. siklus ortalama dorsal angulasyon değeri 1,95°(SS:1,14), deforme edici kuvvet değeri ortalama 20,14 N (SS:10,64) olarak ölçülmüş; Parmaksızoğlu osteotomisi grubunda 1000. siklus ortalama rijidite değeri 2,28 N/mm (SS:0,75), 1000. siklus ortalama dorsal angulasyon değeri 2,12°(SS:1,21), deforme edici kuvvet değeri ortalama 26,72 N (SS: 18,66) olarak ölçülmüş ve bu iki grup arasında rijidite, dorsal angulasyon ve deforme edici kuvvet yönünden istatistiksel olarak anlamlı bir fark saptanmamıştır. Çalışmada Parmaksızoğlu osteotomisi ile Chevron osteotomisi rijidite, dorsal angulasyon ve deforme edici kuvvet yönünden karşılaştırılmış ve istatistiksel olarak bu iki tekniğin birbirine istatistiksel olarak anlamlı bir üstünlüğü görülmemiştir. Literatürde biyomekanik HV çalışmaları incelendiğinde osteotomi tekniğinin karşılaştırıldığı biyomekanik çalışmaların sayısı yetersiz görülmüştür. Aynı osteotomi üzerinde farklı fiksasyon tekniklerinin biyomekanik olarak karşılaştırıldığı çalışmalar literatürde daha çok görülmektedir.
İzole ön çapraz bağ rekonstrüksiyonu ve ön çapraz bağ rekonstrüksiyonu ile birlikte menisküs cerrahileri yapılan hastaların klinik sonuçlarının karşılaştırılması
(Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, 2024) Amıry, Mohammad; Dinçel, Yaşar Mahsut
Ön çapraz bağ yırtıkları diz ekleminde özellikler futbol ve basketbol gibi sportif aktivitelerin, trafik ve iş kazaların sonucunda sıklıkla meydana gelebilen yaralanmalardır. Öte yandan çapraz bağ kopması ile birlikte menisküs yırtıkları eşlik edebilir. Özellikle aktivite düzey yüksek bireylerde veya sporcularda hayat kalitesini oldukça etkilenir. Retrospektif olan bu çalışmamızda izole ÖÇB rekonstrüksiyonu ve ÖÇB rekonstrüksiyonu ile birlikte menisküs tamiri veya menisküs rezeksiyonunun klinik sonuçlarını karşılaştırmak amaçlanmıştır. İzole ön çapraz bağ rekonstrüksiyonu grubunda 4 kadın ve 25 erkek, ÖÇB rekonstrüksiyonu ile birlikte menisküs tamiri yapılan grubunda 6 kadın ve 21 erkek, ÖÇB rekonstrüksiyon ile birlikte menisektomi yapılan grubunda 4'ü kadın 21'i erkek hasta dahil edildi. Tüm hastalarımız transtibial, dörtlü hamstring otogreft ile tek demet ve tek tünel endobutton yöntemiyle opere edildi. Menisküs yırtıkları ise tamamen içerde yöntemle onarıldı. Tüm grupların demografik özellikler, preop ve postop birinci yılda fonksiyonel skorlamaları (Lysholm, Tegner, Cicinnati ve İKDC), preop ve postop 1. yıl ön çekmece testi ve lachman testleri, yaralanma-operasyon arasında geçen süreleri, menisküsün yırtık tipi ve posterior tibial eğim açıları karşılaştırıldı. Menisküs rezeksiyonu yapılan grubun %56'si 12. aydan sonra ameliyat olup hastaların menisküs yırtıkların onarıma uygun olmayan bir menisküs yırtığı paternine karşılaşma olasılığı artmış olduğu görüldü. Her üç grubun post-op fonksiyonel sonuçları preop sonuçlarına göre anlamlı düzeyde yüksek ve her üç grubun erken dönemde klinik sonuçları tatmin edici seviyede saptadık. Tegner aktivite düzeyi skoru ön çapraz bağ rekonstrüksiyon ile beraber menisküs onarımı olan grupta menisküs rezeksiyonu yapılan grubuna göre anlamlı düzeyde yüksek saptadık.
Postoperatif cerrahi onkoloji hastalarında APACHE II, SAPS II skorlama sistemleri ve CRP albümin oranının prognozu öngörmedeki rolleri
(Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi, 2024) Serihan, Orhan; Bali, İlhan
Bu çalışmada, 2019-2023 yılları arasında gastrointestinal sistem malignitesi nedeniyle ameliyat edilen ve postoperatif yoğun bakım ünitesine yatırılan 158 hastanın kayıtları incelenerek, APACHE II, SAPS II skorlama sistemleri ve CRP/Albümin oranının prognozu öngörmedeki rolleri değerlendirilmiştir. Hastaların demografik verileri, ek hastalık varlığı, ek rezeksiyon durumu gibi faktörler dikkate alınarak hastalar; exitus, yoğun bakım ünitesi yatış süresi ve toplam postoperatif hastane yatış süresi olmak üzere 3 ana gruba ayrılmıştır. Exitus olan grupta; yaş, yoğun bakım ünitesi yatış süresi, 2. yoğun bakım ünitesi yatışı, ek rezeksiyon varlığı, ilk 24 saat mekanik ventilasyon ihtiyacının devam etmesi, APACHE II ve SAPS II skorları anlamlı yüksek bulunmuştur. Yoğun bakım ünitesi yatış süresi >3 gün olan grupta ise ek hastalık oranı, 2. yoğun bakım ünitesi yatışı, ek rezeksiyon varlığı, mekanik ventilasyon ihtiyacının devamı, exitus oranı, APACHE II ve SAPS II skorları anlamlı yüksek saptanmıştır. Toplam postoperatif hastane yatış süresi >14 gün olan grupta yaş, ek rezeksiyon oranı, preoperatif hastanede kalış süresi, 2. yoğun bakım ünitesi yatışı ve yoğun bakım ünitesi yatış süresi >3 gün olanların oranı anlamlı yüksek bulunmuştur. Öte yandan CRP, albümin ve CRP/Albümin oranının prognozla ilişkili olmadığı görülmüştür. Sonuç olarak, bu spesifik hasta grubunda APACHE II ve SAPS II skorlama sistemlerinin prognozu öngörmede etkili olduğu, ancak CRP/Albümin oranının prognoz belirleyici bir gösterge olmadığı saptanmıştır. Çalışmamız, cerrahi onkoloji hastalarında skorlama sistemlerinin prognostik değerinin yanı sıra hastaların genel durumunu ve komplikasyon risklerini değerlendirmede önemli bir rehber olabileceğini ortaya koymuştur.