Tasavvur / Tekirdağ İlahiyat Dergisi

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 346
  • Öğe
    Medresetü'l-Basrati'l-Hadîsiyye fi'n-Nısfi'l-Evvel min'l-Karni'l-Evvel el-Hicrî: Dirâsetün fî Esbâbi't-T'ahhür el-'İmî 'an Medreseti'l-Kûfe
    (2020) Snober, Ahmad
    Bu araştırma hicri birinci asrın ilk yarısında varlık gösteren Basra’nın, fıkhıyla meşhur bazı sahâbîlere ev sahipliği yapmasına rağmen hadis ve fıkıh ilimlerinde, aynı dönemde öne çıkan Kûfe’den geri kalmasının muhtemel sebeplerine odaklanmaktadır. Söz konusu sahâbe arasında öne çıkanlar, Basra’da on iki sene ikamet etmiş olan Ebû Musa el-Eş’arî ve dört sene bulunan İbn Abbas’tır. Mezkûr iki sahâbenin fıkhî müktesabatlarının yanında çok sayıda hadis rivayetine sahip olduğu da bilinmektedir. Ancak buna rağmen her ikisinin de İbn Mes‘ûd’un, Kûfe’de yaptığı etkiyi gösterdikleri söylenemez. Araştırmada, Basra’da meskûn bulunan sahâbeyle ilgili rivayetlerin tahlil ve değerlendirmesine dayalı bir yöntem takip edilmiş olup, özellikle sahâbe ile tâbiînin ilmî ilişkilerine yoğunlaşılmıştır. Bununla beraber coğrafya ve kuruluş bakımından benzerlik gösteren Kûfe şehrindeki sahâbenin ilmî etkisi ve tâbiîn neslinin faaliyetleri bakımından bir takım karşılaştırmalarda bulunulmaktadır. Makalenin, konu hakkında öngördüğü birinci ihtimal, söz konusu sahâbîlerin ordugâh şehrinde yaşamanın gereği olarak fetihlerle meşgul olmalarıdır. Bu sonuç ilk olarak Ebû Musa el-Eş’arî’nin sireti üzerine yapılan incelemelerde ortaya çıkmıştır. Söz konusu ilmî gecikmeye sebep olan ikinci ihtimalin ise bahsi geçen sahâbenin ilimlerini yaymak adına aktif davranmamaları olduğu söylenebilir. Bu durumda sahâbenin ilmî kişiliklerinin önemli bir rol oynadığı düşünülmektedir. Diğer bir ihtimal, Basra’daki tâbiîn neslinin, sahâbeden ilim alma hususunda sarfettikleri çabanın, Kûfelilere kıyasla daha az olmasıdır. Bahsi geçen durumda Basra’nın bedevî kabile yapısının önemli bir etkili olduğu düşünülmektedir. Konuyla ilgili zikredilebilecek son ihtimal ise ilmî yapının teşekkül etmeye başladığı süreçte vuku bulan fitne ve karışıklıklardır. Nitekim bir müddet valilik görevini yürüten İbn Abbas’ın, bu süre zarfında ilim ve eğitim faaliyetleriyle ilgilenemediği görülür. Özetle araştırmanın ulaştığı en önemli sonuç; Basra’nın hicri birinci asrın ilk yarısında, İbn Mes’ûd tarafından kurulan Kûfe’ye kıyasla hadis ve fıkıh ilimlerinde gelişmiş bir şehir olmadığıdır.
  • Öğe
    سابع والثامن الهجريني منت امجلل يف املنطق للخوجني والرشوحات عليه املنطق يف القرنني
    (2018) Mahmoud, Ramy
    شهد القرانن السابع والثامن هنضة يف عمل املنطق، واكن الفضل يف هذا يرجع اىل أيب حامد الغزايل505/1111 حيامن تزمع عمل املنطق وقدمه عىل كثري من العلوم، بل جعل من ال يتعمل املنطق ويدرسه ال يوثقبعلمه أاي اكن، تبع الغزايل الفخر الرازي 606/1210 اذلي كون مدرسة كبرية يف العلوم العقلية، اليت اكن طرفا مهناعمل املنطق، ندرس يف مقالتنا أحد أعضاء هذه املدرسة تالمذة الرازي، أفضل ادلين اخلوجني 646/1248 اذليَّر املنطق وزاد عليه وحصح فيه، و أطو لف فيه مؤلفات طبقت الآفاق، من مضن هذه املؤلفات منت صغري احلجممجع فيه أطراف هذا العمل، وتوالت عليه الرشوح والتعليقا، نرصد يف الق نرني السابع والثامن مدى انتشار هذا املنتوكيف توالت عليه الرشوح.لكامت مفتاحية: عمل املنطق- الغزايل- الفخر الرازي- اسالم- اخلوجني- العلوم العقلية-اخلوجني-ابن واصل-الندروي
  • Öğe
    Nazarâtün İktisadiyyetün fî Himâyeti’l-İslami li’l-Bîeti İslam Çevre Bilincinin İktisadi Yönleri
    (2020) Hersh, Ahmad
    Çalışma İslam hukukunun çevre ve toplumların sahip olduğu tabi kaynakları koruma konusunda öngördüğü düzenlemelerin fıkhi ve iktisadi boyutunu açıklamayı hedef almaktadır. Araştırmamız esnasında inceledeğimiz temel dini metinler ve bunlar arasında yaptığımız karşılaştırmalar bize İslam hukukunun çevreyi ve tabi kaynakları koruma ve geliştirmeye yönelik düzenlemelere sahip olduğunu ortaya koymaktadır. Bu çalışma gösteriyor ki İslam'ın ilkeleri ve şeriat çevreye önem vermeye, özen göstermeye, tüketimde orta yolu gözetmeye ve israf yapmamaya davet etmektedir. Aynı şekilde kalkınmaya ve yeryüzünü imar etmeye ve ekonomik yararlarını gerçekleştirecek şekilde ümmetin kaynaklarını korumaya da davet etmektedir.
  • Öğe
    Zeyd bin Sabit's Farāiz and Comments by Abu'z-Zinad
    (2018) Koçinkağ, Mansur
    One of the old law/fiqh texts is Farāiz which is thought to be written by Zaid ibn Thābit (d. 45/665). In many classic texts it has been refered to this book and it is mentioned that Zaid ibn Thābit's expertising on the ilm al farāiz. But our findings show that many of researchers who study on the history of codificaditon of Islamic law have not seen this book. In this study, because of the importance of the book, we publish Zaid's Farāiz and the comments written in very early period by Abu'z-Zinad (d. 130/748) on it. Thus, Risāla al Farāiz, one of the oldest fiqh texts written in the period of the Sahāba and expounded in the period of the Tābiūn, will be present to the interest of researchers.
  • Öğe
    Yusuf Efendizade(ö.1167\\1754) ve “er-Rediyyetü li’d-Dâd el-Mu’ceme” adlı risalesi: İnceleme ve Tahkik
    (2019) Aras, Zakir; Khelifati, Hamza
    Asıl adı Ebû Muhammed Abdullah b. Muhammed b. Yusuf b. Abdulmennan El-Hilmi el-Amasi’dir. Daha çok Yusuf Efendizade lakabıyla tanınmıştır. 18.yüzyılda(ö.1167\\1754) yaşamış bir osmanlı alimidir. Osmanlı devletinde kıraat ilminin gelişmesinde büyük payı vardır. Kıraat sahasında çoksayıda önemli eserler telif etmiştir. Dönemin karakeristik özelliklerini yansıtması bakımından en önemli çalışmalarından birisi de “er-Rediyyetü li’d-Dâdel-Mu’ceme” adlı risalesidir. Bu çalışmasında saçaklızade diye bilinen elMera’şi’ye dâd harfinin okunuşu hakkında cevap vermiştir. Saçaklızade’nin“keyfüyetü edai li’d-dâd” adlı risalesi osmanlı alimleri arasında büyük birpolemiğe yol açmıştır. Bu meyanda kendisine dönemin büyük kıraat âlimlerinden reddiyeler gelmiştir. Şeyhü’l-Kurra müessesinin temsilcilğini yapanYusuf Efendizade dâd harfini kıraat, tecvid, fıkıh, tefsir ve dil ilimlerine göredeğerlendirerek ilmi bir risale yazmıştır. Makale, Reis’ul-Kurra Yusuf Efendizade’nin bu risalesini kıraat ilmine bir katkıda bulunmak üzere tahkikli metniyle birlikte sunmayı hedefler.
  • Öğe
    Tefsir Kaynaklarının İzzet ve Mülk Sahibi Olma Keyfiyetine Bakışı ve Sâlih Amelin Bu Keyfiyet Üzerindeki Etkisine Dair Bir Değerlendirme
    (2020) Yakar, Hüseyin
    Çalışmamızda Kur’ân’da izzet ve mülk kavramlarının nasıl bir üslupla sunulduğu ve tefsir kaynaklarımızda izzet ve mülkün elde edilme keyfiyetine nasıl yaklaşıldığı hususu ele alınmıştır. Bu kapsamda mülk ve izzetin teminine dair âyetler incelenmiş, Fâtır sûresinin 10. âyeti ise diğer âyetlere nispetle daha ayrıntılı biçimde ele alınmıştır. Zikri geçen âyetin çalışmanın merkezinde olmasına bağlı olarak konuyla ilgili kavramsal çerçeveye söz konusu âyetteki kavramlar da dâhil edilmiştir. Bu doğrultuda izzet, mülk, amel, sâlih ve kelime kavramları makalenin sınırlı alanı kapsamında incelenmiştir. Sözü edilen kavramlar incelenirken genel bir çerçeve çizildikten sonra makaledeki teze destek olacak anlam çerçevesi üzerinde yoğunlaşılmıştır. Ele alınan kavramların pek çok çalışmada ele alınmasına binaen söz konusu kaynaklara da değinilmiş fakat sözlükler ve tefsirlerdeki açıklamalar esas alınmıştır. Kavramsal çerçeveden sonra izzet ve mülkün temini hususunda ilâhî meşîet ve ilâhî yasalar eksenindeki anlayışlara yer verilmiştir. Çalışmanın son kısmında özellikle Fâtır sûresinin zikri geçen âyeti ve sâlih amel kavramı çerçevesinde konuyla ilgili tarafımızca değerlendirmelerde bulunulmuştur. Bu değerlendirmelerde âyetlerin vakıa üzerinden tefsir edilmesi anlayışı ve tefsir kaynaklarında bu anlayışı yansıtan yaklaşımlar benimsenmiştir.
  • Öğe
    ????? ????? ??? ???? ?????? ?? ????? ????? ?????? ???? ????? ????? ?? ???? ???????? Hüseyin b. ?u’me el-Beytüm?nî’nin Risâle ?ablullahi’l-Metîn fî Ak?detiş-Şeyhi’l-Ekber Muhyiddîn Adlı Eserinin Tahkikli Neşri
    (2019) Erbakan, İyat; Delen, Halil İbrahim
    İbnü’l-Arabî’nin sıkı takipçisi olan ve döneminin önde gelen sufilerinden kabul edilen Abdülganî b. İsmâîl en-Nâblusî’nin öğrencisi tarafından kaleme alınan “Risâle Hablullahi’l-Metîn fî Ak?detiş-Şeyhi’l-EkberMuhyiddîn” adlı bu risale 18. yy da İbnü’l-Arabî’nin görüşleri etrafındatoplanmış Şam’daki önemli bir sufî hareketin konumunu gözler önünesermektedir. Risalenin baş tarafından anladığımız kadarıyla Şam’daİbnü’l-Arabî’nin itikadi görüşlerini okutmak amacıyla Nâblusî’nin özelbir ders halkasının olduğu anlaşılmaktadır. Bu ders halkasında İbnü’lArabî’nin itikadi görüşlerinin okutulup daha sonra şeriate uygun olduğunun tekid edilmeye ve delillendirilmeye çalışıldığı anlaşılmaktadır.Bu bize o dönemde Şam’da olan tasavvufi ortamın en önemli özelliğinigöstermektedir ki o tarikatle şeriatın bir götürülmesi veya diğer bir ifade ile aralarının bulunmasıdır. Bu nedenle Şam Tasavvuf çevresindediğer tasavvufi mecralarda ortaya çıkan ayinler/uygulamalar gözükmemektedir. Yazarın dönemindeki bazı sufilerin Allah’a ulaşmak amacıyla şer’î emirlere muhalif bazı tasarruflarını eleştirmesi de bunu destekler mahiyettedir. Bu hassasiyetinden dolayı -şer’î naslara bağlılığı veverdiği önemin ortaya çıkması amacıyla- fikri sorulduğunda ayet vehadislerle delillendirmeye özen gösterdiğini görüyoruz. Şam’da önemlitarikat şeyhlerinden birisi olan müellif -risalenin başında da beyan ettiği üzere- yanlış algıları düzeltmek, müridlerine tasavvuf eğitimine başlamadan sahih itikadi bilgileri öğretmek ve sufilerin sahih inanç sistemini müdellel olarak ifade etmek amacıyla bu risaleyi kaleme almıştır.Buradan anlıyoruz ki o avamın ve havassın inancını ayırmakta müridlerine İbnü’l-Arabî’nin ulaştığı havas seviyesine ulaşmalarını nasihat etmektedir. Müellif müridlerin gönüllerine sahih inanç esaslarının yerleşmesi amacıyla salihlerin sohbetine önem göstermelerini tavsiye etmekte ve onların sorunlu gördüğü hal, davranış ve söylemleri karşısında doğruyu açıklamaktadır. Müellif risalenin sonunda -sahih akaidiuyguladıktan sonra- müride gereken salih amellerden ayet ve hadislerle müdellel bir şekilde bahsederek risalesine son vermektedir.
  • Öğe
    Tecvîd Eğitim-Öğretiminde Manzûm Eser Yazma Geleneğine Bir Örnek: Şeyhî’nin Nazmu’l-Ehemm’i (Tenkitli Metin)
    (2019) Yılmaz, Oğuz
    İslamî ilimlerin eğitim-öğretiminde şiir kullanımının Türk İslamEdebiyatında bir geleneği temsil ettiği söylenebilir. Nitekim ta‘lîm için siyer,hadis, fıkıh, kelam, tasavvuf vb. İslamî ilimlerin konularına dair mensûrolduğu gibi manzûm eserler de telif edilmiştir. Bu durum ise TürkEdebiyatında el-esmâü’l-hüsnâ, siyer, kırk hadîs, akâidnâme gibi bazımanzûm türlerin doğmasını sağlamıştır. Bilinebilen eser sayısı itibariyleTürkçe manzûm tecvîdler de bu türler arasına girmeye aday niteliktedir. Bubağlamda çalışma; Türkçe manzûm tecvîd müelliflerinden biri olan Şeyhî’nin(Şeyhülkurrâ Hâfız Mehmed Efendi v. 1235/1819-1820) hayatını ve “Nazmu’lEhem fî İlmi’t-Tecvîdi’l-Elzem” adlı eserini konu edinmektedir. Eser; Türkçemanzûm tecvîd yazma geleneğini devam ettirmesi ve türünün başarılıörneklerinden biri olması hasebiyle ayrı bir öneme sahiptir. Çalışma, Nazmu’lEhemm’in tenkitli metin neşrinin yanı sıra eğitim-öğretim faaliyetlerindeyararlanıldığı düşünülen Türkçe manzûm tecvîdlerin işlevini yazar-eserözelinde gün yüzüne çıkarmayı hedeflemektedir.
  • Öğe
    Süreli Yayınlar ve Kurumsal Yapılar Üzerinden Ortodoks Teoloji Literatürüne Dair Bir Deneme (Fener Rum Patrikhenesi Örneği)
    (2019) İnci, Salih
    Ortodoksluk mezhebi Hıristiyanlığın en kadim geleneklerinden birisi olmasına rağmen günümüzde diğerlerine göre daha az tanınmaktadır. Mezhebin en önemli Kiliselerinden birisi de İstanbul Kilisesi’dir. (Fener Rum Patrikhanesi) Bu makalenin amacı Hıristiyan Ortodoks teoloji çalışmalarına dairİstanbul’daki Kilise çevresinde oluşan XIX. ve XX. Yüzyıldaki Yunanca literatür hakkında kısa bilgi vermektir. Bu literatür, süreli yayınlar ve Patrikhanenin kurumsal yapıları olarak iki açıdan ele alınacaktır. Literatür bağlamındabir dönem doğrudan ya da dolaylı olarak Patrikhane tarafından yayınlanandergiler şunlardır: Ekklisiastiki Alithia (1880-1923), Ortodoksia (I. Dönem 1926-1963, II. Dönem 1994-), The Greek Orthodox Theological Review (1954-). Bunlaraek olarak Patrikhanenin yıllık yayınladığı Kilise Takvimi (İmerologia) ve Ortodoks teoloji çalışmalarında önemli bir kaynak olarak görülen Din ve Ahlak Ansiklopedisi (Thriskeftiki ke İthiki Enkiklopedia) (1-12/1962-1968), ve bazı sözlüklerle diğer birkaç dergiden bahsedilecektir. Ayıca İstanbul’daki Patrikhaneile doğrudan veya dolaylı olarak ilgili olan okullar, araştırma merkezleri, enstitüler ve kütüphaneler hakkında bilgi verilecektir. Bu çalışmada ele alınan bukonular, modern dönemde Patrikhane çevresinde şekillenen Ortodoks teolojiye dair yapılacak çalışmalar için doğrudan birincil kaynak olma özelliği taşımaktadır.
  • Öğe
    Sözün Yorumlanmasında Geniş Anlamlılığın Retorik Yönü
    (2018) Alomırat, Suliman
    Bu makale tarih boyunca yapılan çalışmalarda gereken ehemmiyeti görmemiş, yalnızca onu ittisâ’ olarak adlandıran bazı bedî’ bilginlerinin eserlerinde zikredilen dilsel bir olgu üzerinedir. İttisâ’ yoruma açık ve kendisindebulunan manaların herhangi birine işaret eden bir karine bulunmaksızın, içeriği cümle içerisindeki kullanımına göre şekillenen, birden fazla anlam taşıyansözdür. Söz sahibi çoğunlukla sözünü bilerek bu şekilde aktarır. Bunun sözdizimi yahut kelime yapısına, söyleyenin ses tonuna ya da yazım şekline bağlıolması gibi çeşitli sebepleri olabilir. Bu olgu geniş çaplı bir çalışmayı hak etmektedir. Bu çalışma ise ittisâ’ olgusunu iki açıdan ele almaktadır. İlk olarakkonuşmasında bu sanattan faydalanan kişinin bunu yaparken kullandığı yöntemler açısından; ikinci olarak da bu sözün alıcısının (okuyan, dinleyen…) sözden çıkardığı anlamlar açısından incelemektedir. Bu çalışma bu belâgatsanatının güzelliğini de ayrıca ortaya koyacaktır. Makalede Kur’ân-ıKerîm’den, hadis-i şeriflerden, sahâbe sözlerinden, Arap şairlerden ve Arapatasözleri ve deyimlerinden iktibaslar yapılarak çözümlemeleri yapılmıştır.
  • Öğe
    Tanrı’nın Tekliğine Dair Tartışmalar
    (2020) Muhtaroğlu, Nazif
    Tanrı’nın varlığına dair getirilen argümanlar, başarılı kabul edildiği taktirde en az bir tanrının var olduğunu gösterirler. Acaba kanıtların gösterdiği özelliklere sahip başka tanrılar da var mıdır? Bu sorun, Tanrı’nın tekliği problemi olarak bilinir ve özellikle orta çağ felsefesinde detaylı olarak tartışılmıştır. İslam kelamcılarının bu bağlamda Tanrı’nın tekliğini göstermek için geliştirdikleri en önemli argümanlardan biri de “burhân-ı temânü”dür. Burhân-ı temânünün modal versiyonuna göre, her mümkün duruma gücü yeten (kâdiri mutlak, omnipotent) ve iradesinde özgür (fâil-i muhtar) iki tanrının iradeleri mümkün bir durumda çelişkiye yol açar. Dolayısıyla bu özelliklere sahip iki tanrı varsaymak problemlidir. Bu makale, bahsi geçen argümanın başarılı olduğunu kabul ederek, her mümkün duruma gücü yeten ama iradeleri zorunlu olarak aynı olan iki tanrının mümkün olup olmadığını tartışıyor. Bu alternatifin söz konusu olabileceği senaryoları ele alarak her bir senaryonun problemli sonuçlara yol açtığını savunuyor. Bu çerçevede kelamda “burhân-ı tevârüd” adıyla bilinen argüman da güncellenerek bu argümanın ele alınan tartışmaya nasıl katkıda bulunabileceği gösteriliyor.
  • Öğe
    Salavatların Arzı Bağlamında Hz. Peygamber’in Vefatından Sonra Ümmetiyle İrtibatının İmkânı
    (2019) Başaran, Serkan
    Salavât, Hz. Peygamber’in zaman, mekan veya sayı sınırı getirmeksizinteşvik ettiği, karşılığında türlü mükafatlara ulaşılacağından bahsettiği bir uygulamadır. Ancak tüm bunların ötesinde Hz. Peygamber’in, getirilecek salavatların kendisine arz olunacağını söylemesi, bu uygulamanın Müslümanlariçin özel bir anlam kazanmasına sebep olmuştur. Bu özel anlam, konunundaha ilk dile getirildiği anda ashabın, “Ey Allah’ın Rasulü! Salavatlarımız nasıl olur da size arz olunur? Zira siz toprak olmuş olacaksınız” sorusuyla kendini göstermiştir. Esasen ashab Hz. Peygamber’in elinde zuhur eden pek çokolağanüstülüğün şahitleri olarak bu tür haber ve hallerin yabancısı kimselerdeğillerdir. Ancak bu sefer sözü edilen olağanüstülük diğerlerinden farklıolarak Hz. Peygamber’in vefatından sonra meydana gelecek olup sonraki dönemlerde yaşayacak ümmetiyle bir tür irtibat halini ifade etmektedir. Hz.Peygamber de yöneltilen soruyu “Allah Teâlâ peygamberlerin vücutlarını(çürütmeyi) toprağa haram kılmıştır” diyerek cevaplamış, böylece söz konusuarzın her salavatla yaşanacak hakiki bir durum olduğunu açıklamıştır. Bunagöre dünyada yaşayan bir mü’minin getirdiği salavat, başka bir varlık boyutunda hayat süren Hz. Peygamber tarafından fiilen alınacaktır. Bu düşünceninbirçok İslam alimi tarafından da paylaşıldığı hatta toplumsal düzeyde karşılıkbulup benimsendiği görülmektedir. Bu makale Hz. Peygamber’in dile getirdiği salavatların arzı meselesini ve bu bağlamda ortaya çıkan “Hz. Peygamber’in vefatından sonra ümmetiyle irtibatının imkânı” konusunu ele alıp ilgilinaslar çerçevesinde değerlendirmeyi amaçlamaktadır.
  • Öğe
    Siddiqui, Sohaira Z. M. Law and Politics under the Abbasids: an Intellectual Portrait of al-Juwayni. Cambridge: Cambridge University Press, 2019.
    (2023) Yılmaz, Ömer
    In his book, the Author establishes a connection between al-Juwayni's thought system and the period in which he lived by dealing in detail with the political and legal environment of al-Juwayni's time. This connection is valuable as it helps to clarify his thoughts in many fields. It allows us to understand the intellectual project in the mind of al-Juwayni. This academic project also requires that he not treat his al-Juwayni's works as separate units. The Author's approach was in this direction. According to him, al-Juwayni has an intellectual project seen in his books. The Author, aware that this idea, which shaped al-Juwaynî's academic concerns, was not formulated in a vacuum, examines the sociopolitical environment that left an indelible mark on him. In this context, the Author emphasizes that al-Juwayni witnessed the debates between the Ash?ar?s and the Mu?tazila on the intellectual stage. According to him, the tension produced by the contradictory epistemologies of these two schools in al-Juwayni was influential in his search for certainty in knowledge. While the Author cares about the influence of al-Juwayni's intellectual environment on him, he also states that this is not the only influence on al-Juwayni. According to him, the fact that al-Juwayni lived in a politically turbulent period should also be considered, especially in the search for the certainty of knowledge and continuity of Islamic society. al-Juwayni lived at a time when the rise of powerful dynastic families forced the ?Abbasid Caliphate into a position of only nominal power and, in a short period, saw contradictory policies implemented against the Ash?ar?/Sh?fi??s. It led him to preserve and maintain religious thought apart from politics. As a result, al-Juwayni started to think about the role of the leader in maintaining the social order and the role of the scholars in protecting the religion. In an environment where the political elites are constantly changing, his focus has been on enabling the Muslim community to continue its existence in any case.
  • Öğe
    Osmanlı Dönemi Arap Şairlerinden Ahmed el-Behlûl ve Hz. Peygamber’e Methiyelerinde Muhteva
    (2019) Şen, Ahmet
    17. yy. da Osmanlıların bir eyaleti olan Trablusgarb’da doğup büyüyenAhmed b. Huseyn el-Behlûl, Mısır’ın önemli ilim adamlarından eğitim almışsonra memleketine dönmüştür. Osmanlı dönemi şairi Ahmed el-Behlûl, şairlik yönünün yanı sıra Akâid sahasında Durretu’l-‘Akâi’d, Fıkıh sahasında elMu‘ayyene ve el-‘Izziyye ve Arap Dili ve Edebiyatı sahasında el-Makâmetu’lVitriyye gibi eserleri telif ederek çeşitli sahalarla ilgilenmiş bir âlimdir. Behlûl,ed-Durru’l-Asfâ ve’z-Zebercedu’l-Musaffâ fî Medhi’l-Mustafâ ismiyle meşhurdivânını tamamıyla Hz. Muhammed’i (sav) medhe tahsis etmiştir. Başta Libyaolmak üzere Kuzey Afrika’da meşhur olan Divan, Kâdî ‘İyâz’ın el-‘Iyâdiyyeisimli manzumesine yazılmış bir tahmis olup Arap alfabesinin 29 harfinin herbiriyle başlayıp beşlemelerin sonlarını da yine aynı harfle bitirdiği 29 kasideden oluşur. Şair, divanında Hz. Peygamber’in (sav) doğumu, nesebi, güzelahlakı ve şemâili, mucizeleri, şirkin onunla ortadan kalktığı, şefaati, peygamberler arasındaki üstünlüğü, yaşadığı kutsal mekânlar, O’na duyulan özlem,O’na, Ehli Beytine ve Ashabına salavât getirmenin önemi, O’nun günah vehatadan kurtarıcı olması ve ümmeti olmanın ayrıcalığı konularına değinmiştir.
  • Öğe
    Sivas Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi, Sivas, Türkiye
    (2019) Güneş, Cengiz
    Yaşamak için birçok şeye ihtiyaç duyan insan, ihtiyaçlarının çok büyükbir kısmını alışveriş yaparak karşılamaktadır. Kur’ân’da bu alanla ilgili birkısım düzenlemeler yapılmış, ticaretin usül ve esasları hakkında ilkeler konulmuştur. Allah Teâlâ kullarının her iki cihanda huzur ve mutluluğu için bukurallara uymalarını istemiştir. Bu uyarıların başında, yapılan alışverişlerinkarşılıklı rıza esasına dayanması gelmektedir. Satıcı ve alıcının karşılıklı rızasıolmayan bir alışveriş meşrû kabul edilmemiştir. Fâizli ticarî faaliyetler yasaklanmış, fâiz alıp verenler ikaz edilmiştir. Karaborsacılık tasvip edilmemiştir.İnsanlardan, ticaretin icrasında doğru aletler kullanılarak kişilerin hak kaybına sebep olunmaması, gereğinden fazla alışveriş yapılarak israfa düşülmemesi istenmiştir. Ticarette yeminden kaçınılması emredilmiş ve alışveriş sebebiyle ibadetlerin terk edilmesine karşı insanlar uyarılmıştır. Alışveriş ve sözleşmelerde ücretlerin zamanında verilmesi ile ilgili hususlara dikkat çekilmiştir.
  • Öğe
    Radıyyüddin İbnü’l-Hanbelî’nin Tuhfetü’l-efâzıl fî sınaatı’l-fâzıl Adlı Eserinin Tahkikli Neşri
    (2019) Kalhussıen, Omar
    Bu makale, Osmanlı Devleti’nin Halep’teki en güçlü dönemi olan KânûnîSultan Süleyman döneminde Halep’in meşhur alimi Radıyyüddin İbnü’l-Hanbelî’nin (ö. 971/1563) dönemin en meşhur divân-ı hümâyundaki başkâtib venişancısı Celâlzâde Mustafa Çelebi’ye (ö. 975/1567) ithafen yazmış olduğu birrisalenin tahkikini içermektedir. Eser, devlette kâtiplik ve inşâ ilmi alanında yazılmış önemli ve litaretürde yeri olacak bir eserdir. Eseri önemi kılan birçok etken bulunmaktadır. Bu etkenlerin başında büyük bir dil âlimi ve tarihçi bu ikiilimle meşhur bir ilim ailesi mensubu bir şahsiyet tarafından kaleme alınmasıdır. Eseri önemli kılan bir diğer etken, Osmanlı Devleti’nin zirvesi addedilenKânûnî’nin döneminde, devletin en meşhur başkâtibi ve nişancısına ithafen yazılmış olmasıdır. Zira “Kânûnî” Sultan Süleyman’nın bu lakabı almasında enönemli rolü Celâlzâde Mustafa Çelebi üstlenmiştir. Eseri üç ana başlık altındaele almak mümkündür. Müellif birinci başlık altında, kâtiplerin ihâta etmelirigereken Kur’an-ı Kerîm, hadis-i şerifler, dil ve şiir gibi alanlar hakkında örneklerle tafsilâtlı bilgiler vermektedir. İkinci başlıkta, kâtiplerin faziletleri ve üstünlükleri hakkında önemli bilgi ve yaşanmış örneklerden sonra üçüncü bölümde,eserin başından beri gizlediği Celâlzâde Mustafa Çelebi’nin ismini içeren veonu meth eden bir beyt şiiri, uzun bir kasidenin birinci harflerine gizlemiştir.Eserin son sayfasında beyt açık bir şekilde yazılmış eserin müellifin babası tarafından Edirne’de istinsâh edildiği aktarılmaktadır.
  • Öğe
    Rivayetler Çerçevesinde Kur’ân Tercümesi ile Namazda Kıraat Meselesine Bakış
    (2019) Büyükkaynak, Sami
    Kur’an tercümeleri, İslam’ın tüm insanlığın dini olması hasebiyle Arapolmayan toplumların İslam’la tanışması sonucu meydana gelmiş bir ihtiyacınneticesidir. Bu sebeple tarih boyunca Kur’ân-ı Kerîm’in anlaşılması için çeşitlidillerde tercümeler yapılmıştır. Bununla birlikte İslam dinine yeni giren veArap olmayan Müslümanların ibadetlerini hangi dilde yapacakları da tartışma konusu olmuştur. Zira bir insan Müslüman olur olmaz ibadet etmekleyükümlüdür. Bu sebeple bu konuda fıkhî mülahazalar ortaya çıkmıştır. Bumülahazalarda dinin iki ana esası olan Kur’ân-ı Kerîm ve Hadis’ten delillergetirilmiştir. Bu konuda delil olarak kullanılan rivayetlerin sıhhati ise merakkonusudur. Bu çalışmada yüksek lisans tezimizde de değinilen Kur’an tercümesi ile namazda kıraat konusunda fıkhî mezheplerin delil olarak kullandığırivayetler incelenmiştir. Buna göre Kur’ân’ın tercümesi ile namazda kıraatinmümkün olacağını savunan Ebû Hanîfe’nin delil olarak kullandığı rivayetlerin sıhhatinin yeterli olmadığı ve delil olarak uygun seviyede olmadığı ortayaçıkmıştır. Kur’ân tercümesi ile kıraat yerine sadece tesbihatla kıraatin sureveya ayet ezberleninceye kadar yeterli olduğunu savunan mezheplerin görüşlerinin uygun olduğu sonucuna ulaşılmıştır.