Yazar "Vatandaş, Saniye" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 11 / 11
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe ABDULLAH CEVDET’TE BATILILAŞMANIN KAPSAMI VE YÖNTEMİ SORUNU(2023) Vatandaş, Saniye; Vatandaş, CelalettinBatılılaşma, Türkiye’nin 18. yüzyıldan bu yana en önemli konu başlıklarında birisini oluşturmaktadır. Sürecin seyri ve niteliği özellikle ilk zamanlar devleti yöneten sivil ve asker bürokratların hatta daha çok da Saray’ın irade ve tercihleriyle şekillenmiştir. Süreçte Tanzimat önemli bir aşamadır. Tanzimat, batılılaşmanın bir devlet politikası haline gelişin, geleneksel olan açıkça reddedilmeden batılı olanların hayata aktarılmaya başlanmasının önemli bir aşaması olarak anlam kazanmıştır. Ancak 19. yüzyılın ikinci yarısı, batılılaşma adına gerçekleştirilen bazı uygulamalardan hareketle batılılaşmanın kapsamı sorununun özellikle aydınların gündeminin ilk sıralarında yer almaya başladığı görülür. Batılılaşma bağlamında “kısmî” ve “topyekûn” değişimi hedefleyen iki farklı eğilim oluşur. Taraflar, mensubu oldukları eğilimin düşünsel temellerini ve gerekçelerini oluşturma çabası içerisine girerler. Abdullah Cevdet bunlardan birisidir. O, topyekûn batılılaşma anlayışına sahip bir aydın olarak gerek kitaplarıyla ve gerekse makaleleriyle bir yandan her kesime Batı düşünce ve hayat tarzını tanıtmaya çabalarken diğer yandan da değişim sürecine ilişkin görüşlerini ifade eder. Batılılaşmanın niteliği ve kapsamı konusu yazılarının neredeyse tamamına yakınının eksenini teşkil eder. Topyekûn batılılaşma ve devrimsel nitelikte bir değişme sürece ilişkin tercihlerini ifade eder. Bu araştırma Abdullah Cevdet’in, Türkiye’nin batılılaşmasının kapsamına ve yöntemine ilişkin düşüncelerini, doğrudan kendi yazılarına atıfla ortaya koyma çabasının ürünüdür.Öğe Batılılaşan Türkiye’nin Kadim Mekânı: Beyoğlu(2023) Vatandaş, Saniye; Avcı, Mehmet Güven; Vatandaş, CelalettinXVIII. yüzyılın büyük çoğunluğunda daha çok askeri alanla sınırlı kalan, fakat yüzyılın sonlarına doğru kapsamı daha da büyüyen batılılaşma yönündeki değişim ve dönüşüm politikaları, Tanzimat’la birlikte topyekûn niteliğine kavuşmuştur. Bu durum, neredeyse tamamen devlet adamlarının öncülüğünde gerçekleşen ve daha çok devlet kurumlarında değişimi öngören batılılaşmaya, XIX. yüzyılın ortalarından sonra, sivil bir boyut kazandırmıştır. Beyoğlu ise bunun merkezi durumundadır. Beyoğlu, tutum ve davranışlarıyla, görünüm ve yaşayış tarzlarıyla Avrupalılar gibi olmak anlamına gelen alafrangalığın merkezi haline gelmiştir. Buna karşılık Haliç’in hemen karşı yakasındaki semtlerde yaşayanlar geleneksel hayatlarına devam edip, ülkenin zor zamanlarında canlarıyla ve mallarıyla sorumluluk üstlenmeye devam etmişlerdir. Böylelikle iki ayrı İstanbul oluşmuştur: Alafranga İstanbul, alaturka İstanbul. Bu araştırma Alafranga İstanbul’u temsil eden Beyoğlu’nu konu edinmekte, batılılaşma adı altında Beyoğlu’nda yaşananları ortaya koyma amacı taşımaktadır.Öğe Celalettin, Biopolitics and Politics of Sport from the Ottoman to the Early Republican Era(Hacettepe University, 2023) Vatandaş, Saniye; Vatandaş, CelalettinThe 20th century was a period in which biopolitics was in vogue. In the period between the two major World Wars, many European states turned to their citizens who had suffered the negative effects of the wars that had taken place, and endeavoured to repair the devastating effects of the recent war on their bodies and to prepare these bodies for possible wars. This also includes Turkey. Biopolitical practices in Turkey started with the Balkan Wars and reached a high level especially in the first years of the Republic. This was due to the fact that the demographic structure had lost its normality due to wars on many different fronts, mass migrations and epidemics in the first quarter of the century. The desire to restore the problematic demographic structure to its normal structure and function required the meticulous and intensive implementation of biopolitics. One of the areas where biopolicies, which have been put into practice from different fields, has been the field of sports and physical education. Sports and physical education were transformed from being a health or entertainment-centred activity into a mechanism for raising "fit" and "civilian soldiers". In this study, the process of biopolitics, which was put into practice in the Ottoman period and continued in the Republican period, centred on sports and physical education will be analysed, and the biopolitical aims and tools that enabled the functioning of the process will be documented. © 2023, Hacettepe University. All rights reserved.Öğe “İslam Medeniyeti” Kavramının Doğuşu ve Şemseddin Sami’de “İslam -Avrupa Medeniyetleri” Karşılaştırması(2023) Vatandaş, Saniye; Vatandaş, CelalettinFransız aydınlarının, 18. yüzyılın ortalarında icat edip, kendilerine isim olarak seçtikleri “civilisation” kelimesi kısa sürede diğer Avrupa toplumları tarafından da benimsendi. Bu isim onların tüm diğer toplumlardan farklı ve üstün oldukları anlamını ifade ediyordu. Osmanlı bürokrat ve yazarları “civilisation” kelimesini “medeniyet” olarak Türkçeleştirdiler. Halbuki İslami geleneğin önemli kavramlarından birisi olan “medeniyet”, civilisation ile kastedilen zihniyet ve hayat tarzını ifade etmekten çok uzaktı. “Civilisation” anlayışı mevcut şartlarda Avrupa’ya özgü olup, Avrupa’nın biricik ve üstün olduğu anlayışını ifade ediyordu. Aynı zamanda başta İngiltere ve Fransa olmak üzere bazı Avrupa devletlerinin, Avrupa dışı ülkeleri işgal etmelerini ve sömürmelerini meşrulaştıran bir anlayışı temsil ediyordu. Avrupalılar, işgal ve sömürülerinin mağduru olan toplumlardaki tepkileri azaltmak ve Avrupaî olmayı idealize etmek için tarihte başka “medeniyetlerin” de mevcut olduğunu dillendirdiler. “İslam medeniyeti” kavramı bu şartlarda doğdu. “İslam medeniyeti” isimli ilk kitabı 1879’da yazan Şemseddin Sami, tarihte Müslümanların “medeniyet” sahibi olduklarını ve bu “medeniyet”in Avrupa’dakinin oluşumuna katkı sağladığı tezini savundu. Fakat bir süre sonra bu görüşünde önemli oranda değişikliğe giderek “İslam medeniyeti”nin tamamıyla tarihte kaldığını, “Avrupa medeniyeti”nin ise mevcut dünyada tek ve en üstün “medeniyet” olduğunu savundu. Bu araştırma “medeniyet” kelimesinin kavramlaşma sürecini ve özellikle de Şemseddin Sami’nin “medeniyetler” karşılaştırmasını söz konusu süreç ekseninde ele alma amacındadır. Dönemin yazılı metinlerinden ve “civilisation”a ilişkin güncel çalışmalardan hareketle konu incelenecektir.Öğe MAHREMİYETİN DÖNÜŞÜMÜ VE İLETİŞİM ARAÇLARI(2020) Vatandaş, SaniyeMahremiyet, bireyin diğer bireyler ve toplum kesimleri açısından özel olmadurumuyla ilgilidir. Topluma ve zamana göre değişikliklere uğramakla birlikte bireyinvücudu, evi, kişisel bazı bilgi, hatıra, duygu, düşünce ve inançları en yaygın/temelmahrem konular olarak anlam kazanmaktadır. Fakat mahremiyet anlayışı veuygulamaları değişkendir; toplumlara ve zamana göre değişim gösterir. Günümüzdünyasında özellikle bilim ve teknolojide gerçekleşen ilerlemeler ise mahremiyetalgısını önemli düzeyde etkileyip, değiştirmiştir. Kitle iletişim araçları ise değişimintemel faktörü olup, değiştirici etkisi açısından televizyon ve internetin yeri çokayrıcalıklıdır. İletişim teknik ve tarzında ulaşılan son aşamayı temsil eden sosyalmedya aracılığıyla mahremiyet tutum ve davranışları radikal düzeyde değişmeuğramıştır. Sosyal medya mecraları üzerinden mahremiyetin gerektirdiği “gizlilik”hızla yok olurken, “alenilik” genel eğilim haline gelmektedir. Bu inceleme,mahremiyetin anlam alanı ve değişim süreci ile ilgilidir. İnternet teknolojisine bağlıolarak sosyal medya mecralarının mahremiyet anlayış ve uygulamalarından ne türdeğişikliklere yol açtığı incelenmiştir.Öğe OSMANLI SİSTEMİNDEKİ ÇÖZÜLMENİN ÖNEMLİ BİR FAKTÖRÜ OLARAK COĞRAFYA VE İKLİM(2022) Vatandaş, Celalettin; Vatandaş, SaniyeTabiat şartlarına bağlı olarak yerleşim merkezlerini belirleyen, ekonomik hayatı yönlendiren, tarihî gelişmelerde önemli bir rol oynayan coğrafyanın, bölgede yaşayan insanların fizyoloji ve psikolojilerini etkilemekle kalmayıp, zihniyetleri üzerinde de güçlü etkilere sahip olduğu artık bilinmektedir. Üstelik bir ülkenin coğrafyası, özellikle uluslararası ilişkiler ve daha çok da küresel güç ilişkileri açısından yakın dönem araştırmalarında çokça dikkate alınan bir özellik oldu. Bir ülke coğrafyasının değerli maden ve özellikle de enerji kaynaklarına yakınlığı/irtibatı, kıtalararası konumu, o ülkenin/devletin siyasi, iktisadi, askeri kaderini doğrudan etkilediği artık hemen herkesin bildiği bir durum. Bir başka söyleyişle her ülkenin jeopolitik konumunun, o ülkenin kaderini birçok bakımdan belirlediği, çoktandır hemen herkes tarafından biliniyor. 20. yüzyıl itibarıyla bunu en iyi bilenler ise bizleriz; yani Türkiye’de yaşayanlar. Elbette ki Türkiye’nin (Anadolu’nun) jeopolitik konumu, 19. yüzyıl veya öncesi zamanlarda da önemliydi. Jeopolitik konumu Türkiye’yi uluslararası güç ilişkilerinin değişmeyen öznesi veya nesnesi kılmıştı. Ancak zaman Türkiye’nin bu özelliğini azaltmadı, hatta çoğalttı. Asya ve Avrupa’nın hatta Afrika’nın kesişim noktasında bulunması, enerji kaynaklarına yakınlığı, Doğu-Batı dünyalarının ortasında yer alması, İslam-Hıristiyan dünyanın kesişim hattında konumlanmış bulunması, Sosyalist bloka sınır olması… Türkiye’yi 20. yüzyılın küresel ilişkiler açısından çift kutuplu dünyasında birçok problemle karşı karşıya bıraktı ve bırakmaya da devam ediyor. Jeopolitik konumu birçok bakımdan Türkiye’yi uluslararası ilişkilerin öznesi veya nesnesi kıldı ve kılmaya devam ediyor.Öğe Osmanlı’dan Erken Cumhuriyet Dönemi’ne Biyopolitika ve Sporun Siyaseti(2023) Vatandaş, Saniye; Vatandaş, Celalettin20. yüzyıl, biyopolitikaların revaçta olduğu bir dönemi oluşturmuştur. Birçok Avrupa devleti, iki büyük Dünya Savaşı arası dönemde, yaşanmış savaşların olumsuz etkilerine sahip vatandaşlarına yönelmiş, yakın geçmişte yaşanmış savaşın bedenler üzerindeki yıkıcı etkilerini onarmanın ve bu bedenleri çıkması muhtemel savaşlara hazırlamanın çabasını yürütmüşlerdir. Bu açıdan Almanya ve İtalya önemli iki örnektir. Bu iki devletin yürüttükleri biyopolitikalar diğer birçok devlet için model olmuştur. Buna Türkiye de dahildir. Türkiye’deki biyopolitik uygulamalar Balkan Savaşları ile başlamış, özellikle Cumhuriyetin ilk yıllarında üst düzeye çıkmıştır. Bu politikalarda, yüzyılın ilk çeyreğinde çok farklı cephelerde gerçekleşen savaşlar, kitlesel göçler ve salgın hastalıklar nedeniyle demografik yapının normalliğini kaybetmiş olması belirleyici olmuştur. Sorunlu demografik yapıyı normal yapısına ve işlevine kavuşturma arzusu, biyopolitikaların titiz ve yoğun şekilde uygulamaya konmasını gerektirmiştir. Farklı alanlarda uygulamaya konan biyopolitikaların yoğunlaştığı alanlardan biri ise spor ve beden eğitimi alanı olmuştur. Uygulanan politikalarla spor ve beden eğitimi, sağlık veya eğlence merkezli bir faaliyet olmaktan çıkarılıp “gürbüz” ve “sivil askerleri” yetiştirme mekanizmasına dönüştürülmüştür. Bu araştırmada, Osmanlı döneminde uygulamaya konan ve Cumhuriyet döneminde devam ettirilen biyopolitikaların spor ve beden eğitimi eksenli süreci incelenecek, sürecin işleyişini sağlayan biyopolitik amaçlar ve araçlar belirlenmeye çalışılacaktır. Konu, dönemin resmî belgelerinden ve yine dönemin dergi ve günlük gazetelerinde yer alan makale ve haberlerden hareketle ele alınacaktır.Öğe Ötekini Niteleyen Sözcükler Bağlamında Geleneksel Osmanlı Zihniyetinde Avrupalı Algısının Değişimi(2022) Vatandaş, Saniye; Vatandaş, CelalettinBu yazıda “geleneksel” olarak nitelenen ve XV-XVI. yüzyılları ifade eden dönem, toplumsal kurumlarının işleyişinin yanı sıra genel zihniyeti ve bu zihniyetten beslenen kolektif kimliği açısından Osmanlı’nın en yetkin dönemini teşkil etmektedir. Söz konusu dönemi takip eden zamanda dahili ve harici birçok faktörün çözücü, dönüştürücü, tahrip edici etkisiyle Osmanlı sistemi ve zihniyeti değişmeye başlar. Gerçekleşen değişim özellikle idari, mali ve askeri yapılarda daha hızlı ve belirgin gerçekleşmesine karşılık, zihniyette gerçekleşen değişimi fark edebilmek için uzun zamana yayılan bir süreci dikkate almak gerekmektedir. Bu araştırma, özellikle XVII. yüzyıl bağlamında olmak üzere geleneksel Osmanlı zihniyetinin değişim sürecini “öteki” anlayışı üzerinden inceleme amacı içerisindedir. Bu maksatla Osmanlı’nın “ötekisini” temsil eden Avrupalıyı tanımlayan veya niteleyen sözcükler üzerinden zihniyet değişiminin seyri tespit edilmeye çalışılmıştır.Öğe ŞİDDET VE TELEVİZYON: ŞİDDETİN TELEVİZYON ÜZERİNDEN DENEYİMLENMESİ(2021) Vatandaş, Saniyeİnsanın olduğu hemen her yerde şiddet vardır. Çünkü şiddetin faili de çoğunluklamağduru da insandır. Bu özelliği nedeniyle şiddet, insanlık tarihi ile eşzamanlı olup,insanın sürekli mücadele etmek zorunda kaldığı bireysel ve toplumsal bir olgudur.Önceleri gündelik yaşamın içerisinde birebir deneyimlenen şiddet, kitle iletişimaraçlarının yaygınlaşmasıyla, özellikle de sinema, televizyon ve internet mecralarındagündelik yaşamın her anını dolduracak kadar yaygınlık kazanmıştır. Şiddetin açığaçıkması veya yaygınlaşması açısından kitle iletişim araçlarının içerisinde televizyonunayrıcalıklı bir yeri vardır. Zira internete göre daha uzun bir geçmişe sahip olmasınınyanı sıra, sinemaya göre ise daha yaygın ve yoğun izlenen bir araçtır. Bireyler evortamında dinlenirlerken bile televizyondaki şiddetin takipçileri durumundadırlar.Televizyondaki şiddet her bireyi etkilemekle birlikte, özellikle çocuklar televizyonkarşısında son derece savunmasız konumlarıyla televizyonda izledikleri ve işittiklerişiddet unsurlarını kolaylıkla model durumuna dönüştürebilmektedirler. Bu araştırmatelevizyonunu şiddetin öğrenilmesi ve yaygınlaşmasındaki rolünü konu edinmektedir.Öğe TÜRKİYE’DE CUMHURİYET FİKRİNİN GELİŞİMİ VE CUMHURİYET’İN İLANI SÜRESİNDE YAŞANAN FİKRİ TARTIŞMALAR(2023) Vatandaş, Saniye; Vatandaş, CelalettinEtkisini her geçen gün daha çok hissettiren yasal, askeri, siyasi, ekonomik, kültürel alandaki sorunları, Avrupa’da oluşan ve gelişen sistemi farklı boyutlarıyla ve miktarlarıyla da olsa model alarak çözüme kavuşturma biçiminde başlayan Türk modernleşmesi, zaman içerisinde gelişip olgunlaşmış, bu olgunlaşma sürecinin önemli aşamaları olan Tanzimat ve Meşrutiyet eşiklerini takiben en önemli aşamasına 29 Ekim 1923 günü Cumhuriyet sistemine geçerek sahip olmuştur. Sürecin en önemli konu başlıklarından birini, siyasal sistemin niteliği sorunu oluşturmuştur. Tanzimat döneminde başlayan ve zaman içerisinde daha da belirgin hale gelen siyasal sistemi önceleri revize etme, sonraları ise değiştirip yenisini inşa etme yönünde gelişen fikri çabalar, Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğinde 29 Ekim 1923 günü fiili bir devrime dönüşmüştür. Fakat Cumhuriyet’in ilan ediliş biçimi ve Cumhurbaşkanının yetkileri konusu, süreç içerisinde önemli fikri tartışma ve çatışmalara yol açmıştır. Cumhuriyet’in ilanından birkaç ay önce başlayan fikri tartışma ve çatışmalar, Cumhuriyet’in ilanı ile en üst düzeyine erişmiştir. Bu araştırma Cumhuriyet’in ilanını ve bu süreçte yaşanan fikri tartışma ve çatışmaları konu edinmektedir. Cumhuriyetin ilanı öncesinde ve ilanı sonrasında yaşanan fikri tartışma ve çatışmalar eşliğinde söz konusu ilanın gerçekleşme süreci detaylı bir şekilde tespit edilmeye çalışılmıştır. Konu, başta dönem gazetelerinde yer alan makaleler, haberler ve duyurular olmak üzere dönem resmî belgeleri, beyanatları, Meclis tutanakları eşliğinde incelenmiştir.Öğe TÜRKİYE’DE CUMHURİYET’İN 10. YILI KUTLAMALARI(2024) Vatandaş, Saniye; Avcı, Mehmet Güven; Vatandaş, CelalettinTürkiye, 29 Ekim 1923 günü, tarihinin önemli eşiklerinden birini geçti ve o gün rejim değişikliği yaşamıştır. Bu nedenle 29 Ekim günü çok önemsenmiş, ilki 1924 yılında olmak üzere, her 29 Ekim günü “Cumhuriyet Bayramı” olarak kutlanmaya başlanmıştır. Bunlar içerisinde en önemseneni ise 1933 yılının Cumhuriyet Bayramı olmuştur. 1933 yılının 29 Ekim günü birçok bakımdan önemli bulunmuş ve o seneki kutlamalara özel bir önem verilmiştir. Bunun dahili ve harici birçok sebebi vardır. Fakat bir özellik, herkese verilmek istenen mesajın ortak yönünü oluşturmuştur. Bu, on yıl önce kurulduğunda hakkında olumlu düşüncelerin, gelişip-büyüyeceğine dair ümitlerin olmadığı bir rejimin on yıl gibi kısa sürede ne kadar büyük işler yaptığını gösterme arzusudur. Bu amaçla, kutlama törenlerinin en üst düzeyde coşkulu olması istenmiştir. Kutlama törenlerinin her detayı titiz bir şekilde düşünülüp uygulamaya konmuştur. Bu araştırma, dönemin şartlarında Cumhuriyet’in onuncu yıl dönümüne yüklenen anlam ve önemi, o günün belgelerinden hareketle tespit etme amacındadır. Bu nedenle söz konusu kutlamalar, dönemin resmî belgelerinden ve yine o dönemin dergi ve günlük gazetelerinde yer alan makale ve haberlerden hareketle ele alınacaktır.