Yazar "Turan, Ramazan" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 10 / 10
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Abu Bakr Al-Rhazes's Concept of Justice(Ilahiyat Bilimleri Arastirma Vakfi, 2018) Turan, RamazanThe aim of this article is to examine the concept of justice of Abu Bakr al-Rhazes on the basis of distributive and corrective justice. He regarded justice as a moral virtue and referred to its social aspects. He has no systematic and clear scheme of virtue. However, this issue is examined in accordance with Plato's four main virtue schemes and it is supported by the Aristotelian middle way doctrine. Al-Rhazes mentions three kinds of soul: mind, animal and plant. The idea of virtue is based on this triple soul. There is a virtue for each soul. According to him, virtue is to confine oneself to requirement. He means justice and virtue in the same sense. Accordingly, justice is a comprehensive virtue that includes other virtues. The aim of this article is to examine the concept of justice of Abfi Bakr alRhazes on the basis of distributive and corrective justice. He regarded justice as a moral virtue and referred to its social aspects. He has no systematic and clear scheme of virtue. However, this issue is examined in accordance with Plato's four main virtue schemes and it is supported by the Aristotelian middle way doctrine. Al-Rhazes mentions three kinds of soul: mind, animal and plant. The idea of virtue is based on this triple soul. There is a virtue for each soul. According to him, virtue is to confine oneself to requirement. He means justice and virtue in the same sense. Accordingly, justice is a comprehensive virtue that includes other virtues. Al-Rhazes also emphasizes the social aspects of justice. Absolute justice is not implemented in the distribution. People should take their share at the rate of their contributions to the income distributed. According to him, the differences between people need to be considered. Without regard for differences, it is not reasonable and equitable to treat people equally in terms of obligations. Al-Rhazes emphasizes the organic unity of society. But the individual is not a simple instrument that serves this unity. He has established a balance between the individual and society. In equitable distribution, the ability, success, and needs of the individual are as valuable, as the structure, integrity and benefits of the society. According to him, it is the fundamental principle that the individual must benefit the whole society. The share in distribution is shaped by common welfare. Being a virtuous person requires the struggle for the benefaction of the people. According to him, if there is enough water for a single person and there are two people, he should drink that water who is the most beneficial to society and that should be rule. To accumulate property and live a comfortable life is reasonable for people. The reason for accumulating property is to ensure that when needed it. Of course, the spending should be less than the gain, and the spending and saving habit of the person should be in accordance with the environment he is trained and his peers. Accumulating should not be neglected nor should be excessive but, middle way should be kept. If he wants to obtain goods above what is necessary by accumulating property and cannot set a limit on it, then in that case he becomes the slave of the goods. People in this position do not consent to the standard of living, and want to rise as they get higher. Eventually this economic life will be affected negatively, property and wealth will be collected in a certain person or group and the society will be going to disastrous. How the administration should be distributed? The question was also examined by Al-Rhazes. He primarily emphasizes the natural things that people bring from birth capacity. According to him, if there is the ability to be a leader, the person is prepared to be leader. Otherwise, this potential would be unnecessary and meaningless, and he has insisted that the nature never do anything unnecessary and meaningless. In contrast, according to him, those who pursue the leadership, despite the fact that their nature does not have this characteristic, are the wretched souls who have left their wisdom behind. He points out the importance need-oriented approach. The value of one thing is determined by the degree of need, not by comparison with another. Indeed, the conditions those limits we need are relative. This approach is a solution to social justice problems such as fair distribution of resources, equality of opportunity, establishment of a just tax system, monopoly. This is an important step towards solving the problems of disadvantaged groups who do not get enough shares from the social distribution. Al-Rhazes points out that false religious views and carelessly prepared laws will lead people to cruel life. The source of fair law rules is wisdom. He has given wide authority to the mind on the source of law. In his opinion people who are selected and sent by divine support is the cause of oppression and hostility in society and they prevent fair distribution. Punishment for a crime should be fair. It draws attention to the fact that a person who authorized to punish must not act emotionally and biased. According to him, it should be the basic principle not to go to extremes in punishment. When the punishment is given, the following point should be considered: excessive resentment against the punishment, extreme modesty, and the bond of love with him. These situations lead to the punishment becoming more or less out of line and justice will be neglected and the soul and body health will endanger. The internal consistency and balance of the person are also reflects in the social order. Al-Rhazes also refers to the issue of animal rights. According to him, there must be rules and laws about hunting and extreme working of animals. In this, the limit of mind and justice should not be exceeded. Here the need and benefit are essential. The concept of justice of al-Rhazes has a Platonic ground and is based on middle way. His views on justice reflect not only his own period thoughts but also suggests solutions to distribution and corrective justice problems in our time.Öğe Öğe İbn Miskeveyh Metafiziğinde Sudûr ve Yaratma Problematiği(2021) Turan, Ramazanİbn Miskeveyh (ö. 421/1030), varoluş problemini ele aldığı eserlerinde, sudûr ve yaratma kavramlarını aralarında gerilim olmaksızın kullanmaktadır. Bu durum filozofun sudûr ya da yoktan yaratma teorilerinden hangisini benimsediğini anlamayı zorlaştırmaktadır. Bu makale, âlemin varoluşunu temellendirme konusunda filozofun temel yaklaşımını ortaya koymayı amaçlamaktadır. Çalışma, üç ana bölümden oluşmaktadır. İlk bölümde, İbn Miskeveyh öncesi ortaya konan varoluş problemlerine değinilmiştir. İkinci bölümde, filozofun metafiziğinde Tanrı ve hareket konusu ele alınmıştır. Üçüncü bölümde ise filozofun sudûr kurgusu ve yoktan yaratma anlayışı ele alınmıştır. Filozof, âlemin varoluş düzenini bir ucunda ilk akıl diğer ucunda ilk maddenin olduğu varlık dairesi çerçevesinde izah eder. Filozofun odaklandığı nokta, Tanrı ile ilk akıl arasındaki ilişkidir. O, bu ilişkiyi şu iki önerme temelinde izah eder. İlki; yoktan yaratma mümkündür ve Tanrı dışında var olan her şey yoktan yaratılmıştır. İkincisi; yaratılan (halk) ilk varlık, ilk akıldır ve bu ilk akıl, kendisine Tanrı tarafından verilen potansiyel ile altındakileri var eder (ibda’/feyz). Filozof, halk kavramını sadece Tanrı’ya özgü kullanırken; ibda’ ve feyz kavramlarını Tanrı’nın yanı sıra ilk akıl için de kullanır. Buna bağlı olarak filozofun hareket ve sudûr kurgusu, çerçevesi yoktan yaratma anlayışı temelinde çizilmiş bir alan için söz konusudur.Öğe İbn Miskeveyh'de Estetiğin Tezâhürleri(2017) Turan, RamazanXI. yüzyılda yaşamış olan İbn Miskeveyh'in (ö. 421/1030) sistemli olarak estetik ve sanat felsefesinin temel konularını ele aldığı söylenemez. Ancak o, estetik deneyim ve güzellik konusunu bir problem olarak ele alır, estetik deneyimin temel karakterlerini ise birlikle ilişkili görür. Birlik ilâhî olanın özelliğidir, cismanî âlemdeki uyum, oran ve ritimden maksat bu birliğe yaklaşmaktır. Ona göre güzellik nesnel bir kavramdır ve güzel olan, nefs-tabiat-madde üçgeninde belirlenir. Bir şeyi güzel yapan, ilâhî olanı yansıtan nefs ile onu alma yeteneği olan maddenin yeterliliği arasındaki uyumdur. Sanatçı nefse uygun olanı madde üzerine işlediği zaman tamlık ortaya çıkar. Tamlık ise teorik ile pratik arasındaki ilişkinin ürünüdür, iki alan bir birini tamamlar. İbn Miskeveyh eserlerinde, müzik ve şiiri de ele alır, o, müziği ilâhî olanı almaya en yakın deneyim olarak görür. Müzik vasıtasıyla elde edilen deneyim diğer sanatlara oranla nefsi daha fazla etkiler. Ona göre müzik, birlik ve kozmik düzenle irtibatlıdır. Şiire karşı ise mesafelidir, zira onda nefsi tahrik etmek için tertiplenmiş hilelerin kullanıldığına dikkat çekerÖğe İbn Miskeveyh'in Nefs Anlayışı(2019) Turan, RamazanBu çalışmanın amacı, İbn Miskeveyh’in nefs anlayışını genel hatlarıyla ortaya koymak, daha özelde ise duyusal ve akli idrak meselelerini incelemektir.O, nefs konusunu iki ana çizgide ele alır: Ahlâkî ilkelerin temeli olarak nefs;duyusal ve aklî idrakın öznesi olarak nefs. Bu iki alan bir birinden keskin hatlarla ayrılamaz ancak bu çalışmada nefs konusu, duyusal ve aklî idrak problemleri esasında ele alınmıştır. İbn Miskeveyh, Meşşaî filozofları takip edereknefs kelimesini hem ayüstü âlem hem de ayaltı âlem için ortak kullanır. Onunnefs teorisi, Platon ve Aristotelesçi görüşlerin sentezine dayanır. Nefsi doğalcismin ilk yetkinliği olarak tanımlar. Nefsi doğal ısı ile aynı gören materyalistyaklaşımları eleştirir. Nefs, hayat ve canlılığın ilkesidir. Duyulur varlık hiyerarşini madde değil nefs belirler. Bitki, hayvan ve insan için nefsin farklı yetileri vardır, ancak bu farklılık nefsin birlik ve bütünlüğüne tezat teşkil etmez.İnsan, bazı yetileriyle bitki ve hayvanlarla ortaktır ancak akıl yetisine sahipolmakla diğer canlılardan ayrılır. İnsanda, duyu, hayal ve vehim gücü hissîidrak mertebesinin aşamalarıdır. Akıl ise tümel akledilirleri idrak eder. Aklınbirisi hissedilirlere diğeri akdedilirlere yönelik iki eğilimi vardır. Akıl ancakkendi zatına yönelerek yüce akdedilirleri kavrayabilir. Akdedilirleri elde edebilen insanî nefs, bedenden bağımsız, kaynağı ilahî olan, ölümsüz bir cevherdir.Öğe İbn Miskeveyh’de Erdem Kavramı Ve Temel Erdemler(Namık Kemal Üniversitesi, 2015) Turan, RamazanBu çalışmanın amacı Ahlâk Felsefesi’nin önemli kavramlarından birisi olan erdemi ve buna bağlı olarak temel erdemleri, İbn Miskeveyh’in bakış açısıyla ortaya koymaktır. İbn Miskeveyh için erdem, genel olarak her şeyin kendi tabiatına uygun olarak hareket etmesidir. Erdem, insanın akla uygun fiillerin peşinden gitmesidir. İbn Miskeveyh gerek Platon, gerekse kendinden önceki İslam Filozofları’nı izleyerek, nefsin üç gücüne karşılık üç erdem tayin etmiştir. Nefsin akıllı gücüne hikmet, kızgın gücüne Cesâret, iştaha gücüne iffet erdemi karşılık gelir. Adâlet ise hem aşırı uçlar arasında orta durumda olmak hem de aklın egemenliğinde bu üç erdemin uyumudur. Aslında adâlet bütünüyle erdemin karşılığıdır. İbn Miskeveyh bu dört erdemin her birisi için alt erdemler belirlemiştir. Bu alt erdemler temel erdemlerin anlaşılması konusunda büyük kolaylık sağlamıştır. İbn Miskeveyh’in erdem anlayışının sonraki İslam ahlâk geleneği üzerindeki etkisi de açıktır.Öğe İbn Sînâ Düşüncesinde Bir Erdem Olarak Adalet ve Sosyal Yansımaları(2020) Turan, RamazanBu makale, İbn Sînâ’nın bir erdem olarak adalet anlayışını ve sosyal alandayansımalarını incelemeyi amaçlamaktadır. İbn Sînâ, Platoncu erdem şemasını kabuleder, buna göre temel erdemler dörttür; hikmet, şecaat, iffet ve bu üç erdemin toplamıolan adalet. Adalet dışındaki her bir erdemin altına tâli erdemler koyar. O, tâli erdemtasnifinde ahlak geleneğine tabi olan filozoflardan farklı bir sıralama yapar. Ona göreadalet erdeminin altında iki temel ilke vardır: Birincisi ifrat ve tefrit arasında ortaolanın bulunması; ikincisi davranışın sırf iyiyi hedeflemesidir. Sosyal ilişkilerdeadalet, hak edilenden fazla vermek ile hak edileni vermeme arasında orta olandır. O,adil bir toplumun temellerinin kurulmasında sosyal işbirliği ve uzlaşının öneminedikkat çeker. O, yönetenlerin/iktidarın baskıcı tutumu karşısında sistemi dengelemekiçin aşağıdan yukarıya eylemci bir yaklaşımı önerir. Ona göre adil bir alış-veriş içinkumar, kuralsız kazanç, faiz ve fazla kazanma iştahı önlenmelidir. Ayrıca o, ictihadınişlevselliğine ve değişime ayak uydurmanın önemine dikkat çeker.Öğe Kendilik Bilinci Bağlamında İbn Bâcce’nin Tedbîru’l-Mütevahhid Kavramı İle F. H. Bradley’in Kendini Gerçekleştirme[Self-Realisation] Kavramları Üzerine Bir İnceleme(2022) Turan, Ramazan; Turan, SümeyraBu çalışma, 12. yüzyılın Endülüslü İslam filozofu İbn Bâcce ile 20. yüzyılın İngiliz idealist filozofu olan Francis Herbert Bradley’in kendilik bilincine dair ortaya koydukları görüşleri incelemeyi amaçlamaktadır. Her iki filozofun temel ilgilerinden birisi insanın bireysel gelişimidir. İbn Bâcce, bu meseleyi kendisine has olarak ortaya koyduğu tedbirü’l-mütevahhid kavramı çerçevesinde izah ederken, Bradley, kendini gerçekleştirme [self-realisation] kavramıyla ortaya koymaktadır. İnsanın toplumsal bir varlık olduğu ve kendilik bilincinin ancak toplumda mükemmel hale geleceği konusunda hem fikir olan filozoflar ayrıntılarda birbirinden ayrılmaktadır. İbn Bâcce, bireysel gelişimin yalnız da mümkün olabileceğine vurgu yaparken Bradley, toplum olmaksızın kendini gerçekleştirmenin mümkün olmadığını belirtmektedir. Filozoflar, insanın özgür ve sorumlu bir varlık olduğu hususunda hemfikir iken din ile ahlak arasında kurdukları ilişkide birbirinden ayrılmaktadır. İbn Bâcce için din ile ahlak birbirinden ayrı alanlar değildir. Bradley ise bunları farklı alanlar olarak görür ancak Bradley, din ile ahlakın birbirini tamamlaması gerektiğine de dikkat çeker.Öğe The Reflection of Aesthetics in the Thought of Ibn Miskawayh(Cumhuriyet Univ, Fac Theology, 2017) Turan, RamazanIt cannot be said that Ibn Miskawayh (d. 421/1030) who lived in the 11th century, systematically addressed the fundamental issues of aesthetics and philosophy of art. But he dealt with aesthetic experience and beauty as a problem. He regards the basic characters of the aesthetic experience as unity. The unity is the nature of the divine and purpose of seeking harmony, proportion and rhythm in the physical world is to approach this unity. According to him, the beauty is an objective concept and the thing that is beautiful is determined in the triangle of soul-nature-matter. What makes something beautiful is the harmony between the soul that reflects the divine and the sufficiency of the substance which has an ability to take it. When the artist processes the appropriate thing for the soul on the matter then the completeness arises. The completeness is the product of the relationship between theory and practice, each of them completes the other. Ibn Miskawayh also analyzes music and poetry in his work, and he thinks that music is the closest experience to reach the divine. The experience which is obtained through music is more influential than any other arts. In his view, music is related to the unity and the cosmic order. He has a prudent approach to poetry because he draws attention to the fact that the poetry uses tricks which irritate direct the soul.Öğe X Ve Xı. Yüzyılda İslam Felsefesinde Yapılan Adâlet Taksimleri: F?r?b?, Eb?’l-Hasan El-?mir?, İbn Miskeveyh Ve R??ıp El-İsfeh?n? Örneği(Namık Kemal Üniversitesi, 2017) Turan, RamazanAdâlet, insanlık tarihi boyunca üzerinde en çok durulan kavramlardan biri olmuştur. Adâlet farklı anlam ve görünümleriyle incelenmiş olmasına rağmen tanımlanması konusunda bir uzlaşı sağlanmış değildir. Adâlet üzerine yapılan ayrımlar ise bu kavramın anlaşılmasını kolaylaştırmaktadır. Felsefede ilk sistemli adâlet ayrımının Aristoteles (ö. m.ö. 322) ile başladığı söylenebilir. Aristoteles’in dağıtıcı ve düzeltici adâlet ayrımı sonraki filozoflar tarafından da benimsenmiştir. F?r?b? (ö. 339/950), Eb?’l-Hasan el-?mir? (ö. 381/992) ve İbn Miskeveyh (ö. 421/1030) Aristoteles’in bu ayrımını benimsemişlerdir. Bunun yanı sıra F?r?b?’nin tabi? adâleti, R??ıp el-İsfeh?n?’nin (ö. 5./11. Yüzyılın ilk çeyreği) mutlâk ve mukayyed adâlet ayrımı ve İbn Miskeveyh’in tabi?, vaz??, i?tiy?r? ve İl?h? adâleti bu filozoflara özgün ayrımlardır. Zikredilen İslam filozoflarının adâlet taksimleri kendilerinden sonra gelen bazı filozoflar tarafından da benimsenmiştir. Ayrıca bu makalede İbn Miskeveyh’in dörtlü adâlet ayrımı ile Batı Orta çağ filozofu Thomas Aquinas’ın (ö. 1274) dörtlü yasa ayrımı konusundaki benzerliğe de dikkat çekilmiştir.