Yazar "Albayrak, Hülya" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 17 / 17
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Acitretin-induced spiny follicular hyperkeratosis(Taylor & Francis Ltd, 2016) Yanık, Mehmet Emin; Erfan, Gamze; Albayrak, Hülya; Taşolar, Kaan; Albayrak, Şule; Gelincik, İbrahim; Kulaç, MustafaSpiny follicular hyperkeratosis (SFH) is follicular flesh-colored hyperkeratotic spicules that are linked to different situations including drug reactions. Previously suspected drugs are BRAF inhibitors and cyclosporine. We described a 51-year-old psoriasis patient with SFH who had been using acitretin.Öğe Alopesi areata hastalarında nötrofil/lenfosit oranının ve diğer inflamatuar parametrelerin normal popülasyon ile karşılaştırılması(2016) Yanık, Mehmet Emin; Erfan, Gamze; Albayrak, Hülya; Kara, Sonat Pınar; Solmaz, Dilek; Kulaç, MustafaAmaç: Bu çalışmanın amacı; alopesi areata(AA) hastalarında nötrofil/lenfosit oranını (NLR), Eritrosit sedimentasyon hızı(ESR), C reaktif protein(CRP) gibi inflamatuar parametreleri normal populasyon ile kıyaslayarak bu parametrelerin AA hastalarında inflamasyonun şiddetini ölçebilecek bir marker olarak kullanılabilirliğini değerlendirmektir.Yöntem: Çalışmaya klinik olarak AA tanısı konmuş 234 hasta dahil edildi. 37 sağlıklı kişi alındı. Hasta dosyalarından lökosit, nötrofil ve lenfosit sayıları ile ESR ve CRP sonuçları kaydedildi. NLR ise hesaplanarak bulunup kaydedilmiştir. Bulgular: Hasta ve kontrol grubu arasında Lökosit, Nötrofil, ,Hb ve Esr değerleri ile NLR açısından anlamlı fark saptanmazken(p>0.05) Lenfosit sayıları(p=0,02) ve Crp( P <0.001) değeri AA hastalarında yüksek olduğu tesbit edilmiştir. Sonuç: Sonuç olarak AA hastalığında NLR değerinin kullanılabilecek bir belirteç olmadığı kanaatine varılmıştır. CRP'nin AA için kullanılabilir bir marker olduğunu gösterebilmek için daha geniş ölçekli çalışmalar yapmak gereklidir.Öğe Alopesi Areatalı hastaların hematolojik parametrelerinin normal populasyon ile karşılaştırılması(2016) Şener, Ümit; Yanık, Mehmet Emin; Erboğa, Mustafa; Albayrak, Hülya; Erfan, Gamze; Gürel, AhmetAmaç: Bu çalışmada, alopesi areatalı hastaların hematolojik parametrelerinin normal populasyonun hematolojik parametreleri ile karşılaştırılması ve olası değişikliklerin, farklılıkların saptanması amaçlanmıştır.Yöntem: Bu çalışma, geriye dönük olarak gerçekleştirildi. 2013-2015 Yıllarında Namık Kemal Üniversitesi, Araştırma ve Uygulama Merkezi, Deri ve Zührevi Hastalıklar Polikliniği'ne başvurmuş 18-65 yaş arasındaki, 50 (35 erkek, 15 kadın) Alopesi Areata tanısı almış hasta, 50 (35 erkek, 15 kadın) sağlıklı kontrol, çalışmaya dahil edildi. Hastalara ve kontrol grubuna ait hematolojik parametreleri, kayıtlardan öğrenildi. Bulgular: AA' lı hastalara ait eritrosit sayısı (RBC), hemoglobin miktarı (Hb), hematokrit (Htc) değerleri, total lökosit, nötrofil, lenfosit ve monosit sayılarının kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksek, eritrosit dağılım aralığı (RDW-CV) değerinin ise anlamlı derecede düşük olduğu görüldü (sırasıyla p<0,05, p<0,01, p<0,01, p<0,05, p<0,05, p<0,05, p<0,05, p<0,001). Bu parametreler, cinsiyete göre değerlendirildiğinde ise, AA' lı kadınlarda ve erkeklerde RDW-CV değerinin kontrol grubuna göre anlamlı derecede düşük olduğu (sırasıyla p<0,05, p<0,01) saptandı. AA' lı erkeklerde ise Hb ve Htc değerlerinin erkek kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksek olduğu (sırasıyla p<0,01, p<0,01), total lökosit, nötrofil, lenfosit ve monosit sayılarının erkek kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksek saptandı (sırasıyla p<0,01, p<0,05, p<0,01, p<0,05). Sonuç: Bu çalışmada, AA'lı hastalarda normal popülasyona göre eritrositer seride ve lökositer seride gözlenen değişiklikler, hem hematopoezde, hem de hücresel immunitede aktivite artışının olduğunu düşündürmektedir. Bu bulgular, AA hastalarda hematopoezi uyaran faktörlerin varlığına, bu hastalığın immun sistemi aktive ettiğine ve etiyolojisinde otoimmunitenin rol oynamakta olduğuna işaret etmektedir. Öte yandan, bu çalışmada bildirilen verileri destekleyecek yeni çalışmalara ihtiyaç bulunduğu kanaatindeyiz.Öğe Cutaneous reactions after COVID-19 vaccination in Turkey: A multicenter study(Wiley, 2022) Cebeci Kahraman, Filiz; Savaş Erdoğan, Sevil; Aktaş, Nurhan Döner; Albayrak, Hülya; Türkmen, Dursun; Borlu, Murat; Yılmaz, ErtanObjectives In this study covering all of Turkey, we aimed to define cutaneous and systemic adverse reactions in our patient population after COVID-19 vaccination with the Sinovac/CoronaVac (inactivated SARS-CoV-2) and Pfizer/BioNTech (BNT162b2) vaccines. Methods This prospective, cross-sectional study included individuals presenting to the dermatology or emergency outpatient clinics of a total of 19 centers after having been vaccinated with the COVID-19 vaccines. Systemic, local injection site, and non-local cutaneous reactions after vaccination were identified, and their rates were determined. Results Of the 2290 individuals vaccinated between April 15 and July 15, 2021, 2097 (91.6%) received the CoronaVac vaccine and 183 (8%) BioNTech. Systemic reactions were observed at a rate of 31.0% after the first CoronaVac dose, 31.1% after the second CoronaVac dose, 46.4% after the first BioNTech dose, and 46.2% after the second BioNTech dose. Local injection site reactions were detected at a rate of 35.6% after the first CoronaVac dose, 35.7% after the second CoronaVac dose, 86.9% after the first BioNTech dose, and 94.1% after the second BioNTech dose. A total of 133 non-local cutaneous reactions were identified after the CoronaVac vaccine (2.9% after the first dose and 3.5% after the second dose), with the most common being urticaria/angioedema, pityriasis rosea, herpes zoster, and maculopapular rash. After BioNTech, 39 non-local cutaneous reactions were observed to have developed (24.8% after the first dose and 5% after the second dose), and the most common were herpes zoster, delayed large local reaction, pityriasis rosea, and urticaria/angioedema in order of frequency. Existing autoimmune diseases were triggered in 2.1% of the patients vaccinated with CoronaVac and 8.2% of those vaccinated with BioNTech. Conclusions There are no comprehensive data on cutaneous adverse reactions specific to the CoronaVac vaccine. We determined the frequency of adverse reactions from the dermatologist's point of view after CoronaVac and BioNTech vaccination and identified a wide spectrum of non-local cutaneous reactions. Our data show that CoronaVac is associated with less harmful reactions while BioNTech may result in more serious reactions, such as herpes zoster, anaphylaxis, and triggering of autoimmunity. However, most of these reactions were self-limiting or required little therapeutic intervention.Öğe Dermatolojik Hastalıklarda Demodex spp. Prevalansının Araştırılması(2022) Albayrak, Hülya; Erdal, BernaAmaç: Sağlıklı bireylerin mikrobiyotasında bulunan Demodex akarlarının sayısal artışına bağlı olarak bazı dermatolojik hastalıkların ortaya çıktığı düşünülmektedir. Bu çalışmada, akne vulgaris, rosacea, perioral dermatit, seboreik dermatit, egzama ve pityriasis folliculorum tanılı hastalarda Demodex spp. prevalansının ve bu hastalara ait demografik ve klinik verilerin Demodex ile ilişkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Yöntemler: Çalışmaya 144 hasta (70 akne vulgaris, 6 pityriasis folliculorum, 15 seboreik dermatit, 39 rosacea, 8 egzema ve 6 perioral dermatit) ve 73 sağlıklı gönüllü dahil edilmiştir. Demodex pozitifliği, tüm gruplarda standart yüzeyel deri biyopsi yöntemi ile değerlendirilmiştir. Tanıda cm2’de beşten fazla Demodex akarı görülmesi pozitif kabul edilmiştir. Bulgular: Çalışmaya alınan 144 hastanın 107’si (%74,3) kadın, 37’si (%25,7) erkek, 73 sağlıklı gönüllünün 40’ı (%54,8) kadın, 33’ü (%45,2) erkektir. Yüz kırk dört hastanın 21’inde (%14,5), 73 sağlıklı gönüllünün ise 5’inde (%6,8) Demodex pozitifliği saptanmıştır. Rosecea ve akne vulgaris gruplarındaki Demodex pozitiflik oranlarının kontrol grubuna göre yüksek olduğu, ancak bu yüksekliğin istatistiksel olarak anlamlı olmadığı tespit edilmiştir (p>0,05). Hasta grupları içerisinde en yüksek pozitiflik oranının sırasıyla pityriasis folliculorum (4/6, %66,7), rosacea (8/39, %20,5) ve perioral dermatit (1/6, %16,7) gruplarında olduğu saptanmıştır. Grupların demografik ve klinik özellikleri ile Demodex pozitifliği arasında istatistiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunamamıştır (p>0,05). Sonuç: Bu çalışma, altı farklı dermatolojik hastalığın varlığında Demodex pozitifliğini araştıran literatürdeki tek çalışmadır. Çalışma sonuçlarına göre; rosacea, akne vulgaris ve pityriasis folliculorum gibi dermatolojik hastalıklarda Demodex spp. pozitifliğinin araştırılmasının erken tanı ve tedavi açısından yararlı olacağı düşünülmektedir.Öğe Dermoscopic appearance of hair casts(Wiley, 2017) Albayrak, Hülya; Yanık, Mehmet Emin[No Abstract Available]Öğe Early Cosmetic Results and Midterm Follow-up Findings of Rhinophyma Patients Treated With High-Frequency Electrosurgery and a Discussion on the Severity Assessment of the Disease(Sage Publications Inc, 2017) Goktay, Fatih; Erfan, Gamze; Çelik, Nil Su; Öztürk, Canan; Doruk, Tuba; Albayrak, Hülya; Albayrak, Şule; Yanık, Mehmet EminBackground: Different methods can be used in the surgical treatment of patients with rhinophyma. There are limited numbers of reports on high-frequency electrosurgery treatment. In addition, an efficient scoring system is required to evaluate severity of the disease in clinical progress and recurrence after treatment. Objectives: We evaluated patients with rhinophyma who were treated with high-frequency electrosurgery and discussed the methods used to assess severity of the disease. Methods: Data and photos of 13 patients were retrospectively evaluated and scored via 2 different forms of the rhinophyma severity index. Results: Median rhinophyma severity index scores of patients at first visits were significantly higher than those at second and third visits (P = .002 and P = .002, respectively). Likewise, median modified rhinophyma severity scores of patients at first visits were significantly higher than those at second and third visits (P = .001 and P = .001, respectively). Also, there was a strong positive correlation between these 2 assessment methods (r = 0.838, P < .001). Conclusions: The rhinophyma severity assessment methods used in this study are positively correlated. High-frequency electrosurgery seems to be a procedure that is safe, effective, and relatively cost-effective in the treatment of rhinophyma lesions.Öğe Evaluation of the Prevalence of Thyroid Autoantibodies in Patients with Alopecia Areata(Wiley-Blackwell, 2016) Gerin, Fethullah; Albayrak, Hülya; Soydan, Zekeriya; Şener, Ümit; Yanık, Mehmet Emin; Erboğa, Mustafa; Gürel, Ahmet[No Abstract Available]Öğe Helicobacter Pylori Pozitif Alopesi Areata ve Vitiligo Hastalarında Cag-A İlişkisi(2015) Erfan, Gamze; Oran, Mustafa; Mete, Rafet; Güneş, Hayati; Yanık, Mehmet Emin; Albayrak, Hülya; Taşolar, Mustafa Kaan; Murat Aydın, Ayşe; Topçu, Birol; Kulaç, MustafaAmaç: Helicobacter Pylori (HP) ile bazı dermatolojik hastalıklar arasında ilişki kurulurken, alopesi areata (AA) ve HP arasında çelişkili veriler mevcuttur. Bu çelişkili sonuçların nedeni, HP'nin virulansından sorumlu faktörlerden biri olan Cag-A (sitotoksin ilişkili gen ürünü A) olabilir. Vitiligoda ise HP'nin muhtemel rolü hakkında tıbbı literatürde çok az sayıda çalışma bulunmaktadır. Literatürde tespit edilebildiği kadarıyla Cag-A (+) suşlarının rolünün saptandığı sadece bir çalışma bulunmaktadır. Yöntem: Altmış AA ve 52 vitiligo tanısı almış, dispepsi, eşlik eden otoimmün hastalıklar ve diğer enfeksiyonlar açısından hikâye, belirti, tanı ve tedavileri olmayan hastalar ve 60 sağlıklı bireyde HP stool antijeni ve serumlarında Cag-A seroprevelansı ELİSA kullanılarak incelendi. Hastalık şiddetleri AA grubunda alopesi şiddet ölçeği (SALT) skoru ve vitiligo grubunda ise "dokuzlar kuralı" ile ölçüldü ve HP, Cag-A pozitifliği ile ilişkisi karşılaştırıldı. Bulgular: AA grubunda 43 (%71,7), vitiligo grubunda 26 (%50) hastada HP (+)'liği saptandı. Bu hastalardan AA hastalarında Cag-A (+)'liği 26 (%60,4), vitiligo hastalarında 17 (%65,3) kişide saptandı. AA hastaları ile kontrol grubu karşılaştırıldığında, HP (+)'liği ve Cag-A (+)'liği AA hastalarında belirgin olarak yüksek sayıda saptanırken (p<0.05), vitiligo hastaları ile kontrol grubu karşılaştırıldığında ise HP (+)'liği ve Cag-A (+)'liği ile herhangi bir fark ve hastalık şiddeti açısından ilişki saptanmadı. Sonuç: Cag-A (+) HP suşları sağlıklı bireylere göre dispeptik olmayan AA hastalarında yüksek orandadır ancak vitiligo hastalarında bu yükseklik ve hastalık şiddetleri ile ilişki tespit edilememiştir.Öğe Kliniğimizde Tanı Koyulan Bazal Hücreli Karsinom Olgularının Retrospektif İncelenmesi(2023) Albayrak, Hülya; Raimoğlu, OnurAmaç: Bazal hücreli karsinom (BHK) derinin en sık görülen malignitesidir ve görülme sıklığı giderek artmaktadır. Çalışmamızın amacı bölgemizde sık olarak görülen BHK’nın klinik ve demografik özelliklerini ortaya koymaktır. Gereç ve Yöntem: Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Dermatoloji Polikliniği’ne Ocak 2014-Ocak 2019 tarihleri arasında başvuran 256 hastada histopatolojik olarak tanısı konulan 273 BHK çalışmaya dahil edildi. Hastaların yaş, cinsiyet, tümör histopatolojik alt tipi, tümör lokalizasyonu, hastaların eşlik eden komorbiditeleri belirlenerek retrospektif olarak incelendi. Bulgular: Çalışmaya alınan 256 BHK hastasının yaş ortalaması istatistiksel olarak 67,67 idi ve en genç hasta 32, en yaşlı hasta 104 yaşındaydı. Hastaların 137’si erkek (%56,5), 119’u kadındı (%46,5). En sık görülen histopatolojik alt tip %61,5 oranında (n=168) nodüler tip ve en sık görülen lokalizasyon %88,3 oranında (n=241) baş-boyun bölgesiydi. Sonuç: BHK yavaş büyüme paternine sahip olan, lokal invaziv karakterde en sık görülen epidermal malign kutanöz tümördür. Sıklıkla 50 yaş üzerinde, ultraviyole maruziyetinin yoğun olduğu baş-boyun bölgesinde görülmektedir. Bizim çalışmamızda da; BHK’nın en sık 70-80 yaş aralığında, baş-boyun bölgesinde ve en sık nodüler tipte olduğu görüldü. Gövdede yüzeyel tip daha fazla görülmekteydi. Erkek ve kadınlarda görülme sıklığı aynı olmasına rağmen erken yaşlarda kadınlarda daha sık görülmekteydi.Öğe Lichen nitidus presenting with trachyonychia(Medknow Publications & Media Pvt Ltd, 2017) Albayrak, Hülya; Yanık, Mehmet Emin; Erfan, Gamze; Öznur, Meltem; Kulaç, Mustafa[No Abstract Available]Öğe REKÜRREN AFTÖZ STOMATİT TANILI HASTALARDA NÖTROFİL/LENFOSİT ORANI BİR AKUT FAZ REAKTANI OLARAK KULLANILABİLİR Mİ?(Namık Kemal Üniversitesi, 2017) Kara, Sonat Pınar; Avcı, Okan; Albayrak, Hülya; Topçu, Birol; Yanık, Mehmet Emin; Solmaz, Dilek; Erfan, GamzeAmaç: Sistemik inflamatuvar yanıt C-reaktif protein (CRP) gibi birçok laboratuar yöntemleri çalışılarak tespit edilebilir. Bu sebeple yaygın kullanılan ve ulaşılabilirliği daha kolay olan hemogram parametreleri kullanılarak inflamasyonu değerlendirmeyi amaçladık. Bu çalışmamızda; Rekürren aftöz stomatit (RAS)’te hematolojik ve biyokimyasal laboratuvar özelliklerin değişimini göstermek ve de birçok farklı klinik durumda yapılmış çalışmalar da olduğu gibi RAS tanısı alan hastalarda nötrofil/lenfosit oranının (NLO), CRP gibi akut faz reaktanı olarak kullanılabilirliğini değerlendirmek amaçlanmıştır. Materyal ve Metot: Retrospektif olarak hasta dosyaları gözden geçilerek 2010-2015 tarihleri arasında Namık Kemal Üniversitesi, Araştırma ve Uygulama Merkezi, Deri ve Zührevi Hastalıklar Polikliniği’ne başvurmuş klinik olarak RAS tanısı konmuş 265 hasta çalışmaya dahil edildi. 299 sağlıklı kontrol grubu oluşturuldu. Hasta dosyaları taranarak hemoglobin, lökosit, nötrofil, lenfosit değerleri kaydedildi ve NLO’ları hesaplandı. Bulgular: RAS ve kontrol grubu arasında lökosit, nötrofil, lenfosit ve NLO oranı arasında anlamlı bir fark saptanmazken(p>0,05), hemoglobin, CRP ve sedimentasyon değerleri arasında anlamlı bir fark saptanmıştır(p<0,01). Sonuç: RAS hastalarında NLO’nın CRP gibi akut inflamatuar bir belirteç olarak kullanılabilirliği olmadığı sonucuna varılmıştır. Bu hastalarda klinik tanı ve takipte destek olabilecek biyolojik belirteçler için yeni çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.Öğe Relationship between vitamin D in obstructive sleep apnea syndrome and psoriasis patients(Termedia Publishing House Ltd, 2022) Albayrak, Hülya; Fazlioğlu, Nevin; Batar, Bahadır; Yanık, Mehmet Emin; Oran, Mustafa; Altıntaş, NejatIntroduction: Although psoriasis and obstructive sleep apnea syndrome (OSAS) are associated with systemic inflammation, studies on their potential bilateral relationship are not sufficient. Aim: To investigate vitamin D levels and receptor gene polymorphisms in patients with OSAS and psoriasis and the associations with these diseases. Material and methods: One hundred thirty-seven patients included in the study consisted of 4 different groups: group 1, those with both diseases; group 2, those with OSAS only; group 3, patients with psoriasis only; and group 4, healthy controls. The patients??? serum calcium, phosphorus, AHI, Epworth Sleepiness Scale, Psoriasis Area Severity Index, and VDR TagI, ApaI, BsmI polymorphisms were compared. Results: Vitamin D levels of groups 1, 2 and 3 were found to be lower than in controls. There was no statistically significant correlation between VDR TagI, ApaI, BsmI gene polymorphisms of the groups. Vitamin D levels were significantly higher in patients with heterozygous ApaI genotype (A/C) compared to patients with normal (A/A) or homozygous mutant (C/C) genotype (p < 0.05). No relationship was determined between VDR TagI, ApaI, BsmI, and the other parameters. Conclusions: In our study, 1,25(OH)2-vitamin D3 levels were significantly lower in all disease groups compared to the control group. Although there is no difference between the groups in terms of VDR gene polymorphism, we think that there may be a bidirectional relationship between these diseases based on the low vitamin D levels.Öğe Role of GDF-15 as an inflammatory marker in patients with psoriasis vulgaris(Deri Zuhrevi Hastaliklar Dernegi, 2021) Taşolar, Mustafa Kaan; Erfan, Gamze; Raimoğlu, Onur; Albayrak, Hülya; Yanık, Mehmet EminBackground and Design: Psoriasis is a chronic, inflammatory disease, and several biochemical markers play role in its inflammatory process. This study measured the levels of interleukin-12 (IL-12), IL-17a, IL-22 and IL-23, high-sensitivity C-reactive protein (hs-CRP), tumor necrosis factor-alpha (TNF-alpha) and serum growth differentiation factor-15 (GDF-15) and aimed to detect the relationship of serum GDF-15 level with inflammation and disease severity. Materials and Methods: This study included 50 consecutive patients diagnosed with plaque-type psoriasis. For all patients, dermatological examinations were performed, and psoriasis area severity index (PASI) scores were recorded. Patients with PASI <10 were considered to have mild (group 1), 10-20 moderate (group 2), and >20 severe (group 3) psoriasis. Results: No difference was observed between the patient and the control groups in terms of age, sex, IL-17a and IL-22. A statistically nonsignificant difference was detected in terms of IL-12 and IL-23. However, there was significant difference between two groups in terms of hs-CRP, TNF-alpha and GDF-15. GDF-15 was significantly different in all three groups (p<0.001). A significant correlation was observed between PASI score and disease duration (p=0.005), hs-CRP (p=0.003), TNF-alpha (p=0.002), and serum GDF-15 levels (p<0.001). The serum GDF-15 level that can predict a high PASI score was >1498.5 pg/mL (area under the curve: 0.813, p<0.001) in the receiver operating characteristic curve analysis. This study is mainly limited by the lack of follow-up and pre-and post-treatment assessment. Inflammatory markers were measured only in the serum, and their tissue levels are unknown. Conclusion: In addition to PASI score, GDF-15 levels can be a guide in monitoring treatment and systemic inflammation, determining the disease severity, and providing efficient treatment.Öğe Tek Taraflı İki Ekstremite Yerleşimli İnflamatuar Lineer Verrüköz Epidermal Nevüs(Namık Kemal Üniversitesi, 2017) Albayrak, Hülya; Yanık, Mehmet Emin; Raimoğlu, Onurİnflamatuar lineer epidermal verrüköz nevüs (İLVEN), nadir görülen ve daha çok doğumda ve adölesan dönemde ortaya çıkan kaşıntılı, lineer yerleşimli, eritemli, verrüköz papüllerden oluşan bir hastalıktır. İLVEN, verrüköz epidermal nevüsün ender bir varyantı olup, kronik egzamatöz veya psoriasiform yönü ile tekrarlayan inflamatuvar olaylarla karakterizedir. Erişkin dönemde ortaya çıkması oldukça nadir görülür. Klinik ve histolojik muayene ile tanı konulur. Diğer epidermal nevüsler, lineer psoriasis ve liken striatus gibi çeşitli dermatozlarla ayırıcı tanısı yapılmalıdır. Tedaviye belirgin derecede dirençli bir hastalıktır. Biz de bu olgumuzda el ve ayak tutulumu olan doğumsal başlangıçlı 22 yaşındaki hastayı rutinde az rastlanan bir hastalık olduğu için sunmayı uygun buldukÖğe Tekirdağ Bölgesi Dermatomikoz Hastalarının Klinik, Demografik ve Laboratuvar Sonuçları(2020) Albayrak, Hülya; Raimoğlu, Onur; Aydın Kurç, Mine; Yanık, Mehmet Emin; Topkaya, Aynur ErenAmaç: Dermatomikoz etkenleri coğrafik bölge, iklim, sosyoekonomik durum ve yaşam tarzı ile zamanla değişebilmektedir. Buçalışmada hastanemiz Dermatoloji kliniğine başvuran dermatomikoz ön tanısı olan hastaları retrospektif olarak değerlendirdik.Hastanemize başvuran hastalardaki demografik verilerin ve alınan örneklerden izole edilecek etkenlerin saptanması amaçlanmıştır.Materyal ve Metot: 2017 ile Aralık 2017 tarihleri arasında Namık Kemal Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi Dermatoloji Kliniğindendermatomikoz ön tanısıyla 448 hastadan elde edilen örnekler retrospektif olarak incelenmiştir.Bulgular: Çalışmamıza alınan hastaların hastaneye başvuruları en sık ayak tırnak değişikliklerine (%28,5) bağlı olurken bunu gövdelezyonları (%24,3) ve ayaktaki tırnak dışı (%22,5) deri lezyonları takip etmiştir. Laboratuvar yöntemiyle tanısı dışlanan hastalarda ise ensık ayırıcı tanıya giren lezyonlar; %44,4ile gövdede ve %22,2ile ayakta görülen (tırnak dışı) lezyonlardır. Mikroskopik direkt bakıda%35,8 vakada pozitiflik saptanmıştır. Yapılan mantar kültürlerinde tüm vakaların %5,8’inde üreme saptanmıştır. İzole edilen mantarların%56’sıTrichophyton rubrum, %12’si Candida albicans ve %8’i Microsporum canis olarak tespit edilmiştir.Sonuç: Ayak lezyonları en sık hastaneye başvuru sebebi olurken, Trichophyton rubrum en sık üreyen etken olarak saptanmıştır.Toplumda giderek artan immünsüpresif birey sayısının Candida albicans’ı ikinci üreyen etken olarak karşımıza çıkardığınıdüşünmekteyiz. Onikomikoz ve tinea pedisin hastaneye başvuruda sayıca fazla olması ayak hijyeni, bakımı ve korunmasının toplumsalbir sorun olduğunu düşündürmektedir.Öğe The role of serum Pro- and Anti-inflammatory cytokines as potential diagnostic markers for psoriasis(2020) Erdal, Berna; Albayrak, Hülya; Aydın Kurç, Mine; Varol, Gamze; Yanık, Mehmet Emin; Erfan, Gamze; Gülen, DumrulAim: Cytokines secreted by T helper cell subgroups are considered to play chief roles in the complex pathobiology of psoriasis.Herein, we aimed to reveal the effects of anti- and pro-inflammatory cytokines on the pathobiology of psoriasis disease and thecorrelation of these cytokines with severity of psoriasis.Materials and Methods: Thirty-seven individuals diagnosed with psoriasis and 37 healthy control subjects were enrolled for thestudy. The levels of Tumor necrosis factor alpha (TNF?), Soluble CD40 ligand (sCD40L), Interferon gamma (IFN?) and Interleukin (IL)1?, IL4, IL6, IL10, IL17F, IL17A, IL21, IL22, IL23, IL25, IL31, IL33 were determined by the Luminex method.Results: The IL6, IFN?, TNF?, sCD40L, IL17F, IL17A, IL23, IL25, and IL31 levels were found to be markedly advanced in individualswith psoriasis in contrast to the control group (p=0.003, p=0.02, p<0.001, p=0.02, p=0.03, p=0.003, p=0.04, p=0.04, and p<0.001,respectively). No significant interrelation was found between the serum cytokine levels and severity of psoriasis (p>0.05).Conclusion: IFN?, IL6, TNF?, sCD40L, IL17F, IL17A, IL23, IL31, IL25 and inflammatory markers were markedly advanced in patients withpsoriasis, strongly supporting the notion that these cytokines are involved in the pathobiology of psoriasis disease. In conclusion,findings of the present study suggest that understanding of the functions of these cytokines in the complex pathogenesis of psoriasisdisease is of great interest for the future therapeutic intervention.